Yorgancıoğlu Gözü ile Ortadoğu Ateş Çemberi – Casus Belli & Jus in Bello

Ortadoğu’daki Ateş Çemberi, Haklı Savaş Doktrinleri-Meşru Müdafa Üzerine Birkaç Söz ve Propaganda Etkisi – Casus Belli & Jus in Bello – Jus Ad Bellum

H.Çiğdem Yorgancıoğlu – http://www.cigdemyorgancioglu.org

Küresel Aktörler ve Büyük Güç Rekabetinin uzantısı olan, bir gerilimin satıraralarına yöneleceğiz birazdan. 4 gündür iktisadi, siyasi, teknolojik, hukuki, askeri yönleriyle enikonu mercek altına alınan bu gerilimin, jeostratejik öneme haiz yakın coğrafyalardaki  tarafları şöyle;

Senelerdir füze ve insansız hava araçlarına epey yatırım yapan, enerji alanında bilhassa doğalgaz, petrol ve nükleerde elindeki kozları güçlü olan her ne kadar tarihi ve ezeli müteffikleri Rusya ve Çin de olsa onlar tarafından az sonra değineceğimiz doğrudan misilleme saldırısı gerilimi özelinde, her  ikisinin de desteklerini açıkça ortaya koymayan tutumlarıyla sadece sırtı sıvazlanmış şekilde davasında yalnız bırakılmış, tek başına hareket eden, küresel; bölgesel ve yerel düzlemde, etken ve edilgenlik ekseninde her daim olduğu gibi bu somut  saldırı ve sonrasında yapılan kritikler özelinde de onurlu ve dik bir duruşunu sürdüren İran yani İran İslam Cumhuriyeti var.

Diğer tarafta ise, problemleri çözme konusundaki yetenekleri ekseriya dışa bağımlı olan, batı hakimiyetinin desteğini, gücünü hem arkasına hem de yanına almış tek başına kifayetsiz olmakla birlikte, aldığı destekler ile hayli güçlü konumda olan, hatta bu saldırıla konumunu destekçilerinin gözünde Gazze’deki insani krizin sorumlusu olduğunun bile önüne geçecek şekilde elini daha da güçlendiren bir İsrail yani İsrail Devleti.

Bu makale dünyanın sıcak gündemine oturan “Söz konusu olan, gereklilik, insanlık ve orantılılık gibi temel ilkelerin yanı sıra, kalleşlik ve gereksiz acıya neden olma da dahil olmak üzere belirli savaş taktikleri ve yöntemlerine yönelik daha spesifik yasaklar” olarak tanımlanan “Jus in bello – Jus ad bellum” kavramına, daha akıllı ve daha iyi bir dünya yaratma hevesinde bir bakış sunmaktadır. Bu minvalde ” Haklı savaş doktrini ” ve “meşru müdafaa”nın satır aralarına ve aynı zamanda medya sayesinde ve propaganda dili haklılık ve haksızlık anlayışlarının tarafların taraflı anlatımları ile nasıl değişebileceğine  dair birkaç söz ve fikir sunmayı amaçlamaktadır. Saldırı ardından sürdürülen tartışmalara yön veren gelişmeler üzerinden bazı satıraralarının irdelenmesi de bu makalenin konusudur.

Just War Theory (Adil Savaş Teorisi) olarak da anılan bu kavramın anlaşılması bağlamsallıkları illiyet bağlarını sebep sonuç ilişkilerini her hadise, olgu, olay özelinde makul şekilde anlamayı ve yorumlamayı gerekli kılar.

Bu yazının yazılma motivasyonu Ortadoğu’daki hali hazırda operasyona yönelik sıcak ateş çemberindeki meşru müdafalar özelinde taraflı bir konum alarak kim haklı? kim haksız? gibi bir meseleye ya da polemiğe  temas etmek değildir. Medyanın ve konu ettiğimiz bütünlüklü anlatımın işaret ettiği yönlendirilen algımızın sayesinde öncelikle taraf olmak gibi bir haddimiz de olmaması gerektiğini bulabiliriz. Tarafı oluncak herhangi bir  durum olacaksa da bu İNSANİYETİN  tarafı olmaktan geçer. Devletlerin değil.

Her konuda olduğu gibi burada da dengeli, yapıcı, kapsayıcı, barışçı ve objektif  olma yaklaşımdan uzak olmayacağız. Zira bu makalenin yazılma amacı da; bölgesel ve küresel barış, istikrar ve kalkınmaya katkıda bulunmak için değer üretmek yolunda farklı bakış açıları, araştırma sonuçları muhakemeleri sunarak daha zinde daha farkında bireyler ve toplum olabilmek için tarafsız, adil ve vicdani yaklaşımlı katkı sunmaktır. Birinde kültürel olarak Türkiye’yi temsilen bulunmak üzere 2 kere İran’da bulundum. İsrail’e henüz gitmedim. Umarım bir gün.

Bu minvalde, bu makalede ülkelerinin ismi geçen tüm halkların, milletlerin insanlarını içtenlikle ve kuşatıcılıkla, her birine ayrı mesafede pozisyonlarak selamlıyorum.

Temel saik; meşru müdafanın ve haklı savaşın  küresel çapta retoriklerle ve medya yardımı ile nasıl meşru kılınabilir olduğuna dair bazı tespitlerle, olayların yakın dönem kronolojik gelişmeleri dikkate alınarak yapılan değerlendirmeleri içerir. Ve yine burada amaç bu değerlendirmelerin derlenmesiyle birlikte, ele almak suretiyle  okuyucu gözünde, bilişsel gelişim evreleri tamamlanmış, öğrenme anlama ve yorumlama kavrayışları ile bir bakış açısına dikkat çekmektir. Bunu yaparken, gelişmeleri izleyenlerin değerlendirmelerinde ortaya çıkan bilişsel hatalara ve varsayımlara da ışık tutmak bu makalenin gayelerinden bir başkasıdır.

Makale, bu intradisipliner bakış açısını sunarken farklı görüş ve değerlendirmelere etki eden medyanın, kanaat önderlerinin açıklamalarını da aktarırken kullandıkları dil ile algı şekillendirmedeki  önemine de dokunuşlar yapmaktadır. Burada söyleminde Intra-disipliner demekte bir gaye var. Zira süreç hukuki ,askeri ve diplomatik dil ve hamleler açısından da okunmalı. Görülmektedir ki taraflı ya da tarafsız kanaat önderlerinin de katkısıyla, medya ve toplum arasındaki ilişki hayli karmaşık ve çoğu zaman etkileşimli olur. Medya toplumsal değerleri, normları ve davranışları hem yansıtabilir hem de şekillendirebilir. Kolaylıkla mevcut sıcak gündem özelinde şu ülke haklı şu ülke haksız gibi kesin çizgilerle yargılarda bulunmasına sebep olacak algı çarpıtmaları da yapabilir. Doğru ya da yanlış ya da dezenformasyon olsun ya da olmasın medya içeriği çoğunlukla bir toplumun inançlarını, değerlerini ve çıkarlarını yansıtır ancak aynı zamanda kamuoyunu etkileyebilir ve toplumsal tutum ve davranışların şekillenmesine katkıda bulunabilir. Şayet mesajlar kötücüllük içeriyorsa, kitleleri içinden çıkılmaz durumlara sürüklerken pek çok insanı da mağdur, mazlum,kurban hale getirebilir. Bu noktada medya ile toplum arasındaki ilişkinin çok yönlülüğünü ve kültürel, tarihi ve sosyal bağlamlara bağlı olarak değişebildiğini yani göreliliğini kabul etmek önem arz eder. Medyanın, insanların çoğunluğunun saftirik olduğunu varsayan garip fakat içinde tutarlı iş planı vardır. Algı yönetme algı çarpıtma ,PR kamuoyu etkileme hepsi buna dahildir. Etik olmayan bir medya döngüsel bir yalan üzerine bahisler de oynayabilir hatta sizleri oyunun içine çekebilir. Medya dünyadaki en güçlü varlıktır. Masumları suçlu yapma daha doğrusu suçlu gösterme, suçluları da masum yapma güçleri vardır. Biz medyanın tanıtım ya da propaganda amacına yönelik reklam ve ya algı yönetme programlarının ve tahmine dayalı programlamasının yansıtılmış yansımasıyız sorusunun cevabı esasen sosyal psikolojidedir. Aynı zamanda satır araları okumayı gerektiren  propaganda dilindedir. Bir müdafa meşru kılınabilir mi, haklı bir savaş sebebi olabilir mi gibi soruların cevapları da esasen bu konulara bağlamsal bütünlük içinde bir hayli yakınsama içinde. Bir de Hukuk tarafından yanlı okumalarla destek alınırsa ya da süreçler okunamaz ise yapılan bilişsel hatalar bir silsile halinde birbirini takip eder ve masada çözülebilecek mevzular da sıcak çatışmalara evrilebilir. Bu geneli de içine alan anlatımların ardından girizgaha şunu da ekleyeyim. Başlıktaki “casus belli” kelimesi Türkçede de anlam taşıdığından, ona da açıklık getireyim. Bu Latince bir söz. Türkçeye “savaş nedeni” olarak çevrilebilecek Latince bir uluslararası ilişkiler terimi.

Araştirmalar ve Yöntem: Çapraz Hem Batı Hem de İran perspektifini yansıtan Uluslararası basılı ve dijital görsel işitsel medya

Makale toplam hazırlanma süresi 78  saat.

PROPAGANDA DİLİ KULLANIMI  – KİM ŞEYTAN , KİM ŞEYTANIN AVUKATI BELİRLER ? 

Dilin propaganda amaçlı  kullanıldığı yaygın tekniklerden biri rakibi ya da hasımı  tanımlamak için pejoratif sözcük seçimleri ya da toplumun duyarlı alanlarına dokunacak hassasiyetlere temas eden hakaretlerin kullanılmasıdır. Bu, açıkça saldırgan küfürler şeklinde olabileceği gibi, olumsuz özelliklerin vurgulanması gibi daha incelikli bir biçimde de olabilir. İlmi siyaset dili budur. Tarafların birbirini barbarlık, vahşet ve kuralsızlıkla suçladıkları söylemlerin arkasında hep aynı saik vardır.

Örneğin İran İsrail özelinde son saldırıda tarafların birbirine şeytan deyip durmaları hiç de boşuna ve amaçsız bir söylem değildir. Bunun ülkelerin hem kendi kendi kamuoyu nezdinde hem de  uluslararası alanda kayda değer bir karşılığı vardır. Uzunca bir süredir eğitimlerini verdiğim olduğum İlmi Siyaset dilinin kalbi tam da burasıdır. Zira bu sayede bir savaş ya da çatışma taraflarca haklı ya da haksiz gösterilebilir hale gelebilir. Metaforlar buna eşlik ettiğinde kişilerin kafasına girip düşüncelerini yönlendirmenin akıllıca yollarıdır. Olumlu ya da olumsuz çağrışımlar taşıyabilir ya da olayları “olduğundan daha iyi” ya da “daha kötü” olarak sunabilirler.

Bir başka örnek verelim; Bu sözcükler Press TV den

“İran’ın Şam’daki diplomatik misyonuna yapılan saldırıya yanıt olarak İsrail’e karşı ‘Gerçek Vaat Operasyonu’nu gerçekleştirmesinden dakikalar sonra, sosyal medya İslam Cumhuriyeti ordusunun örnek niteliğindeki cesaretini öven tebrik mesajlarıyla dolup taştı. Odak noktası, haydut rejimi “cezalandırmaya” yemin eden İran silahlı kuvvetlerinin başkomutanı ve İslam Devrimi Lideri Ayetullah Seyyed Ali Hamaney’di.” Bakınız burada satıraralarında “haydut rejimi” cezalandırma gibi sözcükler herbiri propaganda dilinin unsurlarıdır. “Övgü” sözcükleri  ülkede ve uluslararası kamuoyunda itibar güçlendirme amaçlı bilhassa sarfedilmiş sözcüklerdir.

UAE DUBAİ – SUYA VE KRİZE DÜŞEN ORTADOĞU KÖRFEZ SEYAHATİ ,UAE DUBAİ ENERJİ KONFERANSI İPTAL – ALGI SEÇİCİLİĞİ

Gözümüzü bir de küresel şirketlerin bölgesel üssü olan Körfez Monarşisine Birleşik Arap Emirliklerine bakalım.

BAE’ 7 Ekim’den sonra ABD askeri tesisleri altı Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkesine dağılmış durumda ve hem Suudi Arabistan hem de Birleşik Arap Emirlikleri, daha önce Yemen’in İran destekli Husi isyancılarının petrol tesislerine yönelik saldırılarıyla karşı karşıya kalmıştı.

DUBAI, Birleşik Arap Emirlikleri- Körfez ülkeleri, İran ile İsrail arasındaki düşmanlıkların güvenliklerini ve ekonomilerini yeniden şekillendirmeye yönelik iddialı planlarını tehdit etmesi nedeniyle, büyüyen Orta Doğu çatışmasıyla boğuşuyor. Şeklinde haberler servis edildi AFP HaberAjansından ve İsrail’in Haretz gazetesi de bu habere yer verdi. Kaynak zengini Körfez monarşilerinin liderleri, İran’ın hafta sonu İsrail’e düzenlediği insansız hava aracı ve füze saldırılarının bölgesel bir yangın ihtimalini artırmasının ardından hızlı bir diplomasi turuna giriştiğine işaret eden yorumlar vardı haberde.

King’s College Londra Orta Doğu analisti Andreas Krieg, Körfez ülkelerinin “çatışmanın iş dünyası için kötü olduğu ve çatışmadan kaçınmanın neredeyse her ne pahasına olursa olsun mümkün olduğu konusunda genel bir farkındalığı paylaştığını” söyledi.

14 Nisan’da Reuters ise Dubai/Riyad üzerinden haberi, Bölgedeki kaynaklar, İran’ın İsrail’e yönelik benzeri görülmemiş misilleme saldırılarının ardından Körfez ülkelerinin, yeni bir tırmanışın kendilerini bir yangın ve yıkımın ön saflarına sürükleyebileceğinden korktuğunu söyledi bölgeyi yeniden şekillendirmeyi planlıyor. Bilhasa,e Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, son yıllarda tüm bu ülkelerin yararına olan diplomatik alanda ilerlemelerin ardından İran, İsrail ve ABD arasında üçgen köprü  oluşturmak için iyi bir konumda olabilir”.şeklinde verdi.

Bu okumayı satıraralarında yapabilmek için önce kısa bir tarihsel bilgiyi de aktarmalıyız Suudi Arabistan ve BAE’ye ilşkin Arap Baharı esnasında tesis edilen önemli bölgesel ittifak olarak görülen Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) – Suudi Arabistan ittifakının örtülü ihtilaflarının gün yüzüne çıktığı gelişmeler 2021 senesinde hayli artmıştı. Yıllardır süren Yemen savaşı iki ülke ittifakının zayıflığını gözler önüne sermişti. BAE, müttefikinin güvenlik endişelerini yok sayarak Yemen’de kendi ajandasını takip etmeye başladığında ve Suudileri savaşın en yoğun yaşandığı alanlarda yalnız bıraktığında ittifak zaten önemli bir yara almıştı. Daha sonra BAE’nin tek taraflı olarak İsrail ile girmiş olduğu angajman çıktı ortaya. Ayrıca Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın, BAE’nin küresel şirketlerin bölgesel merkezi olma statüsünü sonlandıracak olan “Program HQ” isminde bir politikayı uygulamaya başlaması iki ülke ittifakındaki çatlağı derinleştirmişti. Habertürk’ün haberinde detaylandırıldığı gibi, BAE ve Suudi Arabistan arasındaki çıkar çatışmasının tavan yaptığı bir sırada Muhammed bin Selman BAE’nin havadaki gücüne meydan okumak için yeni bir havayolu şirketi kuracağını ilan etmişti Akabinde Kovid-19 salgını bahanesiyle BAE’den Suudi Arabistan’a aktarmalı uçuşlar dâhil tüm uçuşlar durdurulmakla kalmamış  havadaki uçaklar bile geri döndürülmüştü. Suudi Arabistan’ın BAE’ye yönelik gümrük uygulaması başlatması yüzünden iki ülke sınırında kilometrelerce uzunlukta TIR kuyrukları oluşmuştu. İki ülke arasındaki ilişkilerde bardağı taşıran son damla ise OPEC+ toplantısında petrol politikaları konusunda yaşanan gerginlik olmuştıu Öyle ki iki aktör arasındaki bu gerginlik basın önünde açıktan tartışmaya kadar vardı. İki aktörün de bölgesel liderlik iddiaları, turizm ve  ekonomi alanındaki rekabet ve BAE’nin Suudilerin kırmızı çizgisi olan enerji piyasasında Suudilere meydan okuması derinleşen gerginliğin en önemli sebebi olarak yorumlanmaktaydı.

Dikkat edersek öncelikle retorik hep “ benzersiz saldırı” eşi benzeri olmayan saldırı söylemi üzerinden sürekl tekrarlanıyor. Bu medyanın da etkisi ile oluyor.

Diğer paragrafta ise “covid salgını bahane edilerek” cümlesi manipülati algı şekillendiren bir söylemndir. Söylemlerin içinde tarafların birbirine meydan okudukları da anlaşılıyor.

Bu satırların yazıldığı anda olmam gereken yer Dubai World Trade Centre Sheikh Zayed  Rd idi .
MENA nın en kapsamlı enerji fuarı Middle East Energy2024’ten söz ediyorum. Rezervasyonları hazırlanmış, randevuları alınmış bir etkinlikte Sıcak Dubai sokaklarında enerji konusundaki içgörülerimi zenginleştirecek yeni deneyimlere ve yeni tanışacağım uzmanlarla geliştireceğim diyaloglara yelken açacaktım. Fakat öyle olmadı.

Burada fotoğrafta gördüğünüz mini poster etkinlik katılımı ile ilgili. Enerji liderlerinin geleceği tartışmak ve şekillendirmek için bir araya geldiği güçlü ve saygın bir platform. Etkinlikte, bölgenin dört bir yanından ve dışından uzmanlar, enerji dönüşümünde en iyi rotayı çizecek, yeni teknolojileri mercek altına alıyor ve kendi enerji stratejilerini geliştirecek idi.Hem ticari fuarı hem de konferansı kapsayan MEE, 800’den fazla uluslararası katılımcının ilgisini çeken bir etkinlik olacaktı. Bu yılki etkinlikte şu anda enerji dönüşümüne öncülük eden beş sektör yer alıyordu: akıllı çözümler; temiz ve yenilenebilir enerji; yedek jeneratörler ve kritik güç; iletim ve dağıtım; artı enerji tüketimi ve yönetimi. Bunlarla birlikte VIP Ticaret Programı, karar vericilerin ve enerji uzmanlarının özel üst düzey fırsatları keşfetmesine olanak tanıyacaktı. 2024 için üç konferans bölümü olacaktı. İlk olarak, delegeler üst düzey Stratejik Konferansa katılabilecek ve enerji verimliliği projelerinin başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesine yönelik en son bilgileri ve en iyi uygulamaları duyabileceklerdi. Teknik Seminer, enerji geçişini yönlendiren yenilikleri ve teknolojileri tartışmak ve göstermek için dünyanın önde gelen enerji uzmanları ve teknik beyinlerinden bazılarının katıldığı etkileşimli bir forumdur. Son olarak Intersolar Konferansı fotovoltaik, PV üretim teknolojileri ve güneş termal teknolojilerine odaklanacak. 18’nde katılacağım Arbitration konferansı için de önümü kesen bu uçuşu Ortadoğu’daki sıcak gündem dün gece geç saatlerdeki son gelişmeler ki az sonra aşağıda hepsine yer vereceğim ne yazık ki üzülerek iptal etme noktasına yaklaşıyordum. Bir kaç gündür zaten zihnimde sıcak gündemde havalimanları durumu ne olur ertelemeler uçuş iptalleri hava sahası kapatmalar vb kafamı kurcalıyordu fakat 15 Nisan gündüz ortalık ılımlı bir hale dönünce gitme fikrim ağırlıkta idi. Sonrasında 15 inde aksam başka gelişmeler oldu. Reuters havalimanları ve uçuşlarına dair yazıları iptal kararına etki eden önemli basın organlarından biri oldu. Zira havalimanları uçuşlar tam normale girmişken girdiler bu haberi .Yine de uçuşum gündüz olduğu için bekleme kararı almışken uygulamaya anosns etkinlik ertelendi diye düştü ,sonra da tamamıyle iptal edildi ertesi gün. Şu anda Dünya Ticaret Merkezi’nde ne konferans yapılmakta, ne de ben oradayım. Enerjiyi konuşacaktık. Ben az sonra burada anlatımları da sıcak çatışma ve karşılıklı didişmeye dönen misillemeler özelinde küresel çapta enerji denklemine ve dünya ticaretine etkilerini de içine alan bazı satır aralarına değineceğim.

16 sı sabahı telefona uygulamadan gelen bir etkinliğe ait anonsun yer aldığı mesaj 1 günlük hava şartları kaynaklı ertelemeden söz ediliyordu. Önce algım Ortadoğu’daki gelişmelere odaklı olduğu için hava trafiği karıştı tedbir amaçlı düzenlemeler var diye düşünürken sebebin havadan değil sudan kaynaklı olduğunu da öğrenmiş oldum. meğerse, (BAE), Dubai ‘de etkili olan sağanak yağış, hayatı olumsuz etkilemiş, su baskınları meydana gelirken, sokak ve caddelerdeki bazı arabalar su altında kalmış. Sağanak yağışlardan Dubai Uluslararası Havalimanı da etkilenmiş ve sel suları altında kalan havalimanında uçaklar güçlükle ilerlemiş. Bir süre uçuşlar  askıya alınırken; 21 yurtdışı ve 24 yurtiçi uçuş iptal edildi, üç uçuş ise komşu havalimanlarına yönlendirilmiş. Algının seçiciliği böyle bir şey işte. Siyaset ve medya algıyı bu seçiciliklerin sayesinde yönlendirebiliyor.

Uçuşumu 1 günle sınırlayıp 18 inde erken saatlerde dönme kararım ise tamamen suya düştü zira gece geç saatlerde etkinliğin tamamen iptal edildiği bilgisini aldım. Sabah iptal bilgisi konfirme oldu. Böylece Dubai’ye yani Ortadoğu Coğrafyasına gidiş ve etkinliğe fiziksel katılım tamamı ile imkansız hale geldi. Neyseki hemen imdadimıza yetişti ve networklerimiz gelişti ve uygulama üzerinden profesyonellerle irtibatımızı kurabildik. Görüşmelerimiz randevularımız ve toplantılarımız başladı.

https://www.middleeast-energy.com/en/home.html

İsrail’in İran’ın Şam’daki Diplomatik Yerleşkesine Yani Kedi Toprağına  Saldırısı-Viyana Sözleşmesi İhlali – Casus Belli

Önce filmi başa sararsak, 7 Ekim 2023’te Hamas ve diğer bazı Filistinli militan gruplar, Gazze Şeridinden güney İsrail’in Gazze sınırına koordineli silahlı saldırılar başlattı; bu, 1948 Arap-İsrail Savaşı’ndan bu yana İsrail topraklarının ilk işgaliydi. BBC o günlerde Hamas saldırılarında İsrail’den yaklaşık 1200 kişi öldürüldüğünü ve tahminen 240 kişinin rehin alındığını anons ediyordu dünyaya.

Yakın geçmişte İran, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 2020’de Tümgeneral Kasım Süleymani’nin öldürülmesi emrini vermesinin ardından buna misilleme mahiyetinde Irak’taki iki Amerikan askeri üssüne balistik füze fırlatmış ve bu saldırı 100’den fazla Amerikan askerinin yaralanmasına yol açmıştı.

Burada Hamas taraflardan birine göre Terorist diğeri maçısından hak mücadelesi yapan örgüt konumunda .Bu açık. Medyadaki algıları da bunu yansıtıyor.

Vienna Convention on Diplomatic Relations (Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi)

İRAN DİPLOMATİK KARARGAHINA – KONSOLOSLUĞA- SALDIRI – ŞAM

Herşeyden önce İsrail ve Suriye birbirlerini devlet olarak tanıyorlar mı sorusunu buraya ekleyerek; Bu ayın başına dönelim. 1 Nisan 2024’te Şam’daki İran Büyükelçiliği’nin bitişiğindeki yerleşke sınırlarındaki İran Konsolosluğu ek binası İsrail’in hava saldırısı sonucu yerle yeksan olmuş aralarında iki üst düzey komutanın da bulunduğu yedi İran Devrim Muhafızları subayı  ölmüştü. Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahidi ile Tuğgeneral Muhammed Hadi Hac Rahimi idi bu iki üst düzey komutan. İran Büyükelçisi Hüseyin Akbari konsolosluk binasının İsrail F-35 savaş uçaklarından atılan altı füze ile hedef alındığını belirtmekte idi. İran Dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, İsrail’in “cezalandırılması gerektiğini ve cezalandırılacağını zaten söylemişti.Ramazan ayının sona ermesi münasebetiyle yaptığı konuşmada “Şeytani rejim bir hata yaptı ve cezalandırılmalı, zaten cezalandırılacak demişti.

İRAN’DAN İSRAİL’E DOĞRUDAN SALDIRI İLE MİSİLLEME

İran bayramın üçüncü günü dediğini de yaptı. Misilleme gerçekleşti. Silahlı insansız hava aracı  yani 170 i aşkın SİHA’lar 36 seyir füzeleri, 185 drone ve 120 balistik füze (kimi kaynaklar 110 olarak bildirmekte dün CNN Türk televizyonu  16 Nisan 2024 saat 14:12 itibarı ile  110 olarak açıkladı)  saldırının üç temel silahı idi. İsrail, gelen silahları düşürmek için Arrow 3 ve David’s Sling sistemlerini kullandı. Amerikan, İngiliz, Fransız ve Ürdün hava kuvvetleri ve donanması,İran insansız hava araçlarının düşürülmesine yardım etti.

ÜRDÜN

Ortadoğu’da ABD mütefiklerinden olan Ürdün’ün isteği üzerine müdahale eden Fransa, radar kapsamını sağlamak için donanmasını konuşlandırdı. Ürdün, vatandaşlarının güvenliğini sağlamak için hava sahasına uçan cisimleri yakaladığını açıkladı. Ürdün Hava Kuvvetleri’nin “İran’a ait onlarca drone’u vurduğunu” aktardı Ürdün’de Amerikan yapımı Patriot savunma sistemlerinin olduğu bir ülke.

Reuters’a düşen bir haber şu başlıkla yer almaktaydı Jordan Airforce Shoots Down Iranian Drones Flying Over To Israel-Ürdün Hava Kuvvetleri İsrail’e Uçan İran Insansız Hava Araçlarını Düşürdü.

Amman Reuters haberi iki bölgesel güvenli kaynağını, Ürdün hava kuvvetlerinin, hava sahasını ihlal eden ve İsrail’e doğru yola çıkan düzinelerce İran insansız hava aracını yakalayıp düşürdüğünü ilettiğini duyurdu. Ayrıca haberde ,Ordunun da yüksek alarm durumunda olduğunu ve radar sistemlerinin Irak ve Suriye yönünden gelen her türlü drone faaliyetini izlediğini söylediklerini naklettiler. İlaveten Ülkenin kuzey kesiminde, Suriye yakınındaki çeşitli şehirlerde ve orta ve güney bölgelerde yaşayanlar yoğun hava faaliyetleri duydu şeklinde ifadelerine yer verilmişti. [i]

Fransa, Almanya, İtalya, Yunanistan, Belçika , Hollanda,Polonya  gibi  Avrupa ülkeleri İsrail’e destekle İran saldırısını kınayan açıklamalar yaptılar. Almanya dışişleri bakanı saldırının ardından Avrupa Birliği’ne İran’ın insansız hava aracı teknolojisine yeni yaptırımlar uygulaması çağrısında bulundu. 27 ülkeden oluşan blok, son yıllarda İran yapımı silahları Ukrayna’ya karşı savaşında sıklıkla kullanan Rusya’ya drone tedariki de dahil olmak üzere 90 milyon nüfuslu İran’a bir dizi yaptırımla vurmakta idi. Birleşik Krallık’ta Avrupa Ülkelerine benzer bir açıklama yaptı. Tahran, İran’ın İsrail’e yönelik askeri  saldırısına İsrail veya ABD’nin misilleme yapması halinde daha büyük bir güçle yeniden saldıracağı konusunda ikazlarda bulundu.

Siyasal amaçlara ulaşmada kuvvet kullanmanın ne zaman ve hangi durumlarda ne miktarda ve dozda  haklı görülebileceğini belirlemeye ve kuvvet kullanımını sınırlamaya yönelik bir askeri kuram olan Adil savaş teorisi, bir savaşın adil sayılması için hepsinin karşılanması gereken bir dizi kriter aracılığıyla bir savaşın ahlaki açıdan haklı olmasını sağlamayı amaçlayan, aynı zamanda gelenek olarak da adlandırılan bir askeri etik doktrinidir şeklinde tanımlanmaktadır. Askeri liderler, ilahiyatçılar, etikçiler ve politika yapıcılar  tarafından incelenip ele alınan incelikli bir kuramdır.

ULUSLARARASI DENİZ HUKUKUNU İHLAL YORUMLARI EL KONAN GEMİ -İRAN  PORTEKIZ

Bu saldırıdan 1 gün öncesine bakalım

İran medyası, İran Devrim Muhafızları Ordusunun İsrail İle bağlantılı savıyla  Portekiz bandıralı yük gemisine el koyduğunu duyurdu. İran’ın yarı resmi haber ajansı Tesnim’e göre Devrim Muhafızları Ordusu Deniz Kuvvetleri, İsrail İle bağlantılı olduğu  iddiasını öne sürerek  bir yük gemisine Basra Körfezi’nde el koydu. Associated Press’in paylaştığı bir görüntüde the Islamic Revolutionary Guards Corps yani İran ordusunun bir kolu olan İslam Devrim Muhafızları Birliği (IRGC)  (basında medyada bazen   İran Devrim Muhafızları Birliği’ olarak da görebilirsiniz) – İran Devrim Muhafızları Birliği’ne bağlı komandoların, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) kıyılarının yaklaşık 80 kilometre açığındaki Hürmüz Boğazındaki gemiye Sovyetler Birliği döneminden kalma “Mil Mi-17″ model halatla indiği görüldü. IRNA ajansı, el konulan geminin İran karasularına getirildiğini duyurdu. Bu gemi şimdilik burada durusun az sonra yazının ilerleyen bölümünde kronolojik akışı da bozmadan  satır aralarına değineceğim.

TİYATRO MU MİZANSEN Mİ YOKSA ATEŞ BÖLGEYE YAYILIR MI TARTIŞMALARI -MİSİLLEMEYE MİSİLLEME  VE GÖZDAĞI VERME YARIŞLARI 

Orta Doğu’da gerilimin tırmanacağı korkusuyla piyasalar gergin yatırımcılar, senelerdir füze ve insansız hava araçlarına epey yatırım yapan İran’ın İsrail’e 300’den fazla insansız hava aracı ve füze ile düzenlediği doğrudan askeri saldırının ardından Orta Doğu’da artan gerilimlerden korkarken, mali piyasalar  sabah vakti gergin bir ruh halinde idi. Asya-Pasifik borsalarının çoğu kırmızıya düştü; Japonya’nın Nikkei’si, bölgede açık savaş patlak verebileceği korkusuyla haftabaşında neredeyse %1 kayıp yaşadı. Esasında piyasalar hadiseleri çok negative  fiyatlamadılar. Yine de kripto paralar saldırıdan sonra hop oturdu hop kalktı. Karşılıklı askeri kapasitelerini de ölçtüler mesele kapandı gitti “Bir tiyatro idi ve bitti “diyenler oldu. Enerji boşaltma hamleleri dendi, güç gösterisi dendi, mizansen dendi. Taraflar arasında 1 buçuk milyar Amerikan Doları savaş şovu dendi. Stratejik akıllar yarıştırıldı dendi. Gazze’de yaşananlar perdelendi dendi. politik ve askeri etkİ yaratmaktan ziyade durum özelinde İran’ın karizmayı çizdirdiğini savunan görüşler savunuldu. İtibari anlamda İran açısndan saldırı başarısızlık olarak nitelendirildi.

İsrail, ABD, İngiltere ve Ürdün gibi önemli Batılı müttefiklerinin yardımıyla, kitlesel saldırı sırasında fırlatılan füzelerin yüzde 99’unu engellediğini belirtirken bazı balistik füzelerin İsrail’e ulaşarak İsrail’in güneyindeki Nevatim hava üssüne zarar verdiğini de ifade etti. Ancak İran’ın İsrail devletine yönelik ilk doğrudan saldırısının daha fazla hasara yol açmaması, neredeyse tüm insansız hava araçlarının ve füzelerin durdurulması da bir nebze rahatlama algısı yarattı. İranlı yetkililer, bölgedeki komşuların hava saldırılarından birkaç gün önce bilgilendirilmesi hadisesi dünya kamuoyu gündemine oynanan bir tiyatro mu manşetlerini de taşıdı. Sözde misilleme vb algılar da piyasaya hakim olmaya çalıştı..Saldırıyla dalga geçenler oldu.İran karizmasını yitirdi diyenlerin sesleri daha da yükseldi.

ABD ve İran’ın gerçekten  savaşı isteyip  istemedikleri  konusu mesele üzerinde iki farklı görüşün ve iki farklı okumanın gerekliliğini ortaya koydu. Zira diğer kanatta hakim görüş İsrail’in Gazze’deki kriz kaynaklı uluslararası baskıdan ve kendi iç kamuoyundaki baskılardan kurtulmaya yönelik bölgesel bir savaşı başlatma eğiliminde olmasına yönelik tutumunu dikkate alan görüş. Ki bu gerilimin ilk bakış açısındaki gibi ılımlı bir sürece evrilmeyeceği  bilakis daha da alevlenebilir  olduğuna dair tam tam sesleri.

DAĞ TAVŞAN MI DOĞRUDU YOKSA KULAK MI ÇEKİLDİ?

Bu arada söylem dilinde 16 Nisan’da gündeme oturan “hiç görmediğiniz silahlarımızla karşılık veririz” ifadelerinin de satır aralarını okumak lazım. Daha size biz asıl yüzümüzü ve gücümüzü göstermedik  havasında idi bu söylem. Bir yanda “Dağ Tavşan Doğurdu” görüntüsü öte yanda çocuğunun mukavemetini arttırmak ve cesaretlendirmek için masuzcuktan çocuğuna bilek güreşinde yenilen baba gibi söylemler. La Fontaine’in tavşanla kaplumbağası gibi. Zaten sonra İran açıklamalarında istesek İsraili yok ederdik, sadece kulağını çektik gibi ifadelerle, kimse bizim karizmamızı çizemez anlamına gelen açıklamalara yer verirken,İsrail’den korktuğumuz da yok şeklinde gözükara mesajlar veriyordu. Bu satıraralarında gücünü bir yandan haklılık söylemine dayandırıken öte yandan itibarının algısını da yönetmeye çalışıyordu.

“DEMİR KUBBE Mİ,DEMİRDEN KORKAN TRENE BİNMEZ” – İTİBAR YÖNETİMİ VE RETORİK

Sorunları ve çözümleri tanımlayan retoriktir ve dildir. Söyleme biçimidir. İnsanları harekete geçiren de söyleme ve dili kullanma şeklidir. Hayal gücü ve yaratıcılık  kritik konuları tanımlar, takipçilerde kolektif bilinç yaratır ve bireysel ve kolektif eylem için gündemleri çerçeveler. Örneğin bir metaphor. Metaforlar iyi propaganda araçlarıdır. İtibarları zedeler, ya da itibarı yükseltirler.

Esasen İranlılar türkçe bilseler,Türkçe’de dünyaca konuşulan bir dil olsa; eminim haber başlıklarını biz korkmuyoruz derken çok bildiğimiz bir deyime atıf yaparak atarlardı ve bunu manşete şöyle taşırlardı. “Demir kubbe mi  o da ne Demirden korkan trene binmez-!  Yaratıcı metin orijinator Telif :H.Çiğdem Yorgancıoğlu) Böyle bir söylem hayli akılda kalıcı olurdu.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER VE DEVLETLER ÜZERİNDEN YORUMLAR,İTİDAL ÇAĞRILARI, AKLI SELİM DAVRANMAYA DAVETLER ,KINAMALAR

UN Security Council,yani BM Güvenlik Konseyi İran’ın İsrail’e düzenlediği  “Va’de-ye Sadeq -Gerçek Vaat Operasyonu ” entegre  saldırmasının ardından toplandı.

UN Secretary -BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, saldırının ertesi günü yani 14 Nisan 2024’de BM Güvenlik Konseyi toplantısında “Uçurumun eşiğinden geri adım atmanın zamanı geldi, üye devletlerin barış için çalışma ve düşmanlıkların daha fazla tırmanmasını önleme konusunda ortak bir sorumluluğa sahipler” dedi.

Ürdün dışişleri bakanı İran saldırısının ardından gerilimi düşürme çağrısında bulundu. Safadi Pazartesi günü yaptığı açıklamada, Netanyahu’nun odağı savaştan uzaklaştırmak için gerilimi tırmandırmaya çalıştığı uyarısında bulunarak Pazartesi günü yaptığı açıklamada, “Artık İsrail’in üzerinde gerilimi tırmandırmaması ve hepimizin paylaştığı, çatışmayı hafifletme hedefine doğru çalışması yönünde baskı olduğunu düşünüyorum” dedi.. Satiraralarini okuduğumuzda ilk dikkat çeken yönlendirici etki taşıyan söylem  “hepimizin paylaştığı” ile başlayıp devam eden sözleri idi. Bu söylem ,ikna gücünü yükseltmek için arkada bir destek var ve bir Biz dili var etkisi yaratmaktadır.

MİSİLLEMELER SARMALI 

İran’ın Birleşmiş Milletler Büyükelçisi, ülkesinin İsrail’e yönelik insansız hava aracı ve füze saldırısının “İran’ın doğuştan gelen meşru müdafaa hakkının kullanılması” olduğunu söyledi. Saeid Iravani, BM Güvenlik Konseyi’nde İran’ın bölgedeki çatışmayı tırmandırmaya çalışmadığını söyledi. bu da daha fazla misilleme ve gerilimi tırmandırmanın henüz önlenebileceğine dair umutlara yol açıyor.İran, İsrail ya da ABD’nin misilleme yapması halinde daha büyük bir güçle yeniden saldıracağı konusunda uyardı. İran silahlı kuvvetleri genelkurmay başkanı Tümgeneral Muhammed Bagheri devlet televizyonuna yaptığı açıklamada, “İsrail’in İran’a misilleme yapması halinde tepkimiz bu askeri harekattan çok daha büyük çapta olacaktır” dedi ve Tahran’ın, İsrail’in misilleme yapmasına yönelik herhangi bir desteğin verilmesine karşı da Washington’a  kaşını kaldırdı ve parmak salladı  İkazında kastının ABD üsleri olabileceği anlaşılıyordu.

İran’ın İsrail devletine yönelik ilk doğrudan saldırısı olan hava saldırıları, yıllar süren bir gölge savaşını açığa çıkardı ve İsrail’in bu konuda kulağının üstüne yatmayarak bir karşılık  düşündüğünü söylemesi nedeniyle bölgenin İsrail tarafından daha geniş bir yangının içine doğru çekilmesine yönelik tehdidi endişelerin az da olsa devamına sebep olmakta idi. Bu arada mevcut duruma jeopolitik ve teo-politik savaşlar dendi.

İsrael Defense Forces -İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) sözcüsü Daniel Hagari, planların İran ve onun vekili militan grup Hamas ile devam eden çatışmanın bir parçası olarak onaylandığını söyledi.“Hamas ve İran Ortadoğu’yu alevlendirmek ve bölgeyi gerilimi tırmandırmak istiyor” dedi. “Son iki saat içinde hem saldırı hem de savunma harekâtına ilişkin geçici planları onayladık. İsrail devletini korumaya devam edeceğiz ve ortaklarımızla birlikte tüm Ortadoğu için daha güvenli ve istikrarlı bir gelecek inşa etmeye devam edeceğiz.” Bu sözlerin satır aralarından şu çıkmakta -İsrailsiz Ortadoğu için daha güvenli ve istikrarlı bir gelecek inşa etmek mümkün değil ve şu anda ne yapıyorsa Ortadoğu için daha güvenli ve istikrarlı bir gelecek kurmak için yapıyor .Yani sebep sonuç ilişkisi üzerinden yorumlanırsa ” Bu amaca yönelik yaptıklarımıza Gazze Dahil” anlamı da çıkar bu sözlerden. Ötesi yorum uzmanların olsun.

İran Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü Ebulfazl Şikarçi, ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’ya İsrail’e desteği kesme çağrısında bulundu ve tüm bu ülkelerin veya İsrail’in her nevi saldırısına güçlü karşılık vereceklerini söyledi. İran resmi haber ajansına göre, Şikarçi, yazılı açıklama yaptı. ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın liderlerine hitap eden Şikarçi, “İran’ın savaş yanlısı olmadığını iyi biliyorsunuz ancak siz veya iflah olmaz rejimden (İsrail’i kastederek) herhangi bir saldırgan beliririse onun  ayağını İsrail’e verilen yanıttan daha güçlü şekilde keseriz” ifadelerini kullanarak gözdağı vermekteydi. Bunun satır aralarında  ilk başta “tehditkar şekilde gözdağı vermeye yönelik üslupla karışık  hayli haşin bir dil olduğunu görmekteyiz. “iflah olmaz rejim” tanımlaması taraflı teokratik bakış açılı bir yönlendirme unsuru taşımaktadır. “İran’ın savaş yanlısı olmadığını iyi biliyorsunuz” sözleri ise yapılan saldırı eylemin haklılığına meşruluğunu savunmaya ilişkin bir saik ile söylenmiş bir söz olduğu gibi gelecekte de benzeri böyle saldırgan tutum olursa ona da cevap veririz bu da bizi “haksız kılmaz” demek istemektedir. Satır Aralarından çıkabilecek manalardan biri budur .Yani gelecekte yapabileceği eylemleri de  haklı çıkarmanın bir yolunu bulma hamlelerinden biridir  bu. Amacımız niyet okumak olmadığı için, konuya dikkat çektikten sonra  kalan yorumları uzman analizcilere bırakıyorum.

FRANSA

Fransa’dan İsrail’e Dur ikazı KJ si geçiyordu 16 Nisan 2024 Sabah saatinde  4:27’de Habertürk Tv,’de Macron Netanyahu misilleme yapmaması diye konuşacak anlamına gelen KJ ler de aynı anda geçmekteydi saatler 4:38 i gösterdiğinde. Esasında altyazılar KJ bile sebep sonuç ilişkisi açısından artık ipin ucunu kaçırmış vaziyette idiler. Hangisi saldırı hangisi misilleme. Bu tam bir aileler arası kan davası gibi olma görünümünde idi. Dış medya kanallarında KJ ler İsrail, İran’ın Cumartesi günkü tarihi ama büyük ölçüde etkisiz saldırılarının ardından askeri harekâtını hızlandırmayı planladığını duyurdu ve yanıt olarak hem “saldırı hem de savunma eylemi” sözü verdi şeklinde geçmekteydi. Başka bir kanalda  kanaat önderleri tartışırken ,ekranda Sağlık Yetkililerinin Gazze Sahra Hastaneleri için acil  destek çağrıları ufak yazılmış KJ’ lerden akıp giderken  küresel çapta insaniyet garabiyetimiz gözlerimizden film şeridi geçmekteydi.

GERİLİM BİR SÖNÜYOR BİR ALEVLENİYOR

Satır Aralarında 16 ve 17 Nisan’da tekrarları daha da çoğalan Tel Aviv yönetiminin misillemeye misilleme ile  yanıt vereceği yönündeki açıklamaları,”olan biten bir tiyatro” görüşünü savunanlar açısından da “kontrollü gerginliğin kontrolden çıkması “olarak yorumlandı. Bu korku ve endişe havasının farklı görüşlerde de olsalar kişiler ve kanaat önderleri nezdinde aynı şekilde hizalanmasına da yol açtı.

Bu arada öncesinde Şikarçi, “İran’ın meşru ve hukuka uygun eylemlerini kınamak yerine bataklığa batmış gayrimeşru ve terörist siyonist rejimi destekleyip  kendinizi ateşe atmayın şeklinde tavsiyelerde bulunmakta idi.

185 İHA’dan 15’i belirlenen hedef vurmuş, 170 İHA Demir Kubbeyi meşgul etmiş. İran’dan tahribata yönelik gelen rakamlar da dahil olmak üzere gerilim sürecinde ,taraflara ait her açıklama Brent petrol fiyatlarında dalgalanma ile, benzin ve motorin fiyatlarında indirim ve zam haberleriyle oynaklık içinde bir fosil yakıt enerji piyasası şekillendiriyor. İsrail’in Batılı ve Arap müttefikleri, onu İran’ın kontrollü, sınırlı ve etkisi düşük saldırısına yanıt vermekten caydırıyor. Bu arada olası İran’a atılacak her füzenin petrol fiyatlarını yukarı çekmesi yüksek  ihtimalinin dolaylı olarak Rusya’nın çıkarlarına hizmet edeceğini de ön görmeliyiz. Zira Avrupa Enerji de zorunlu Rusya’ya yönelecek, bu anlamda Rusya bozulan ekonomisini bir nebze daha düzeltecek.Fosil yakıtlardan küresel olarak çıkmak gerekliliğini bir kez daha hissediyoruz. Ortadoğu ve Körfez İn  küresel ekonomi ve siyasetteki ağırlığı dünya geneli ile kıyasladığımızda çok fazla olduğunu görüyoruz. Bu bile dengeli değil. Batı sırf bu sebeple.menfaatler ve  çıkarlarını insaniyet yaklaşımın önüne almaya hazır ikircikli tutumlara da giriyor.

İranlı yetkililer, bölgedeki komşuların hava saldırılarından birkaç gün önce bilgilendirildiğine dair açıklamaları konuşmasına ekledi. İran dışişleri bakanı Hossein Amir Abdollahian, Tahran’daki yabancı büyükelçilerle yaptığı konuşmada, İran’ın ABD’ye İsrail’e yönelik saldırılarının “sınırlı” olacağını ve meşru müdafaa amaçlı olacağını bildirdiğini söyledi.

İNGİLTERE

İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, saldırıya katılan İran insansız hava araçlarının RAF jetleri tarafından vurulduğunu doğruladı. Sunak, yayıncılara yaptığı açıklamada, “Uçaklarımızın İran’a ait çok sayıda saldırı uçağını düşürdüğünü doğrulayabilirim” dedi. İsrail, ABD, İngiltere ve Ürdün gibi önemli Batılı müttefiklerinin yardımıyla, kitlesel saldırı sırasında fırlatılan füzelerin yüzde 99’unu engellediğini iddia etti, ancak bazı balistik füzelerin İsrail’e ulaşarak İsrail’in güneyindeki Nevatim hava üssüne zarar verdiğini de sözlerine ekledi. İran’ın BM elçisi, İsrail’e düzenlenen saldırının ardından meşru müdafaayı öne sürerek ülkenin eylemlerini savundu. Amir Saeid Iravani, Güvenlik Konseyi’ni İsrail’in Şam’daki İran konsolosluğuna saldırmasını engellemediği için eleştirdi. İran’ın barış istediğini ancak her türlü tehdide misilleme yapacağını vurguladı.

18 Nisan 2024 e gelindiğinde servis edilen Washington Post ‘ta Iran attack başlığı ile aktarılan  haberler ise şöyle idi:

İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron İsrail ziyareti sırasında, İran’ın hafta sonu İsrail’e yönelik benzeri görülmemiş saldırısının ardından, “İsraillilerin harekete geçme kararı aldıkları açık” dedi. Başbakan Binyamin Netanyahu, Cameron ile görüşmesinin ardından İsrail’in dostlarının öneri ve tavsiyelerini takdir ettiğini söyledi ancak şunları ekledi: “Kararlarımızı kendimiz vereceğiz. İsrail devleti kendisini savunmak için ne gerekiyorsa yapacaktır.” Bu arada ABD ve Avrupa Birliği de saldırı nedeniyle İran’a yeni yaptırımlar planlıyor.

PENTAGON

İsrail ordu komutanı Korgeneral  Herzi Halevi de İran’ın gerçekleştirdiği füze saldırısına karşılık vereceklerini belirtti.

Esasen 15 Nisan sabahına uyandığımızdaki tablo, 13 Nisan 2024 tarihi gece geç saatlerdeki saldırıya yönelik bu iş danışıklı dönüşüklü tiyatro, mizansen diyenlerin rüzgarında ılımlı bir sürece doğru seyir göstermekte idi. Fakat akşam saatleri başka gelişmeler oldu. İsrail’de yayın yapan Kanal 12 Televizyonu, Tel Aviv yönetiminin İran’ın askeri hava saldırısına karşı yanıt hususunda  karar verdiğini açıkladı. Amerikan NBC televizyonu ise İsrail’in  İran saldırısına yanıtının ‘an meselesi’ olabileceğini duyurdu. “Açık ve etkili” bir şekilde karşılık vermekten söz ediliyordu. Pinkas, İsrail’in herhangi bir misilleme kararının, Netanyahu’nun aşırı sağ koalisyonundan ve başbakanın siyasi hayatta kalma konusundaki kendi ihtiyaçlarından büyük ölçüde etkileneceğini bekliyor şeklinde açıklamalar vardı. Kısaca koltuğu kaptırmamak için İran saldırısına karşı misillemeye misilleme konusunda nasıl tutum alacağının belirleyicisi Netanyahu’nun kendi şahsi emellerinin önemli rol oynadığını ve kamuoyuna tercihini nasıl akla uygun hale getirerek aktaracağının önemli olduğunu söylüyordu.

Bunun bir gün öncesinde  ABD Başkanı Joe Biden’ın, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’ya, “İsrail’in İran’a yönelik muhtemel karşı saldırısına Washington’un destek vermeyeceğini” söylediği bildirilmişti. Konuya ilişkin ABD üst yönetimden yetkililerin görüşlerini aktaran CNN, Biden dışında diğer ulusal güvenlik danışmanlarının da İsrailli muhataplarına aynı yönde tavsiyeler verdiğini bildirdi. Bu esnada Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Sözcüsü John Kirby, saldırılara karşı geniş çaplı hasarı önleme yeteneğinin İsrail’in “askeri üstünlüğünün” bir göstergesi olduğunu belirten açıklamalarında  bunun İran’ın iddiasındaki  gibi askeri güç” olmadığının bir kanıtı olduğu görüşünü yansıttı. Bu arada hatırlatalım Kirby bizi İran saldırıya ilişkin hiç bir şekilde bilgilendirmedi uyarmadı diyordu. Bu arada unutmayalım ki, ülke tarihindeki en sağcı koalisyona liderlik yapan Başbakan Netanyahu  hükümetin çökmesini engellemek için de radikalleri yatıştırması gerekmekte. Hamas liderliğindeki 7 Ekim’de İsrail’e yönelik saldırıyı önleyemediği ve Gazze’de kalan 100’den fazla rehinenin serbest bırakılmasını sağlayamadığı için içeride yoğun eleştirilere maruz kalan bir lideri var. SWOT analizler yapılacaksa ve çeşitli öngörüler yapılacaksa bu faktörlerin hepsi tek tek incelenmelidir. Hatırlarsak, 7 Ekim Saldırısının ardından Savaşın başlamasından kısa süre sonra İsrail’in kuzeyinde ve Lübnan’ın güneyinde çatışmalar başlamıştı Yemen’de Husiler, Kızıldeniz’de İsrail’e ve bu ülkeye yardım ettiği gerekçesiyle ABD ve İngiltere’ye ait gemilere saldırılar düzenlemeye başladı. ABD ve İngiltere, Husilere ait bazı hedefleri vurmuştu.

Bugünlere gelindiğinde Biden, Netenyahu’ya İran saldırılarının büyük bir başarıyla savuşturulduğu ve Yahudi devletinin Tahran’a yönelik bir misilleme yapmasının gerekli olmadığı mesajını verdi. 15 Nisan da ise Biden İsrail’in yanındayız mesajlarını vermekte idi. En nihayetinde Biden İran’ın bir saldırısı durumunda İsrail’e “kararlı” destek sözü verdi.

17 nisan da ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), İran’ın Şam Büyükelçiliğine yönelik saldırı sonrası İsrail’e yaptığı misillemeye karşılık verme konusundaki kararı İsrail’in vereceğini, ABD olarak bölgede çatışmaların yayılmasını istemediklerini ve İsrail’i “sarsılmaz” şekilde desteklemeye devam edeceklerini açıkladı.Pentagon Sözcüsü Patrick Ryder, basın toplantısında, İran-İsrail gerilimi ile ilgili soruları cevaplarken ABD’nin bölgede çatışmaların yayılmasını istemediğini vurgulayarak  İsrail’in ABD’nin bu mesajını alıp almadığı şeklindeki soruya “İsrail adına konuşmak istemiyorum”şeklinde yuvarlak yanıt vermesi satır arası okumasıdır. Ryder, İsrail’in İran’a karşılık vermesi durumunda ABD’nin nasıl bir tepki vereceğine dair soruyu, ilmi siyaset anlayışla  “varsayımsal” bularak cevaplamadı. Yani burada bilinçli şekilde bir kaçak davranış sergiledi. Ryder, “İsrail’in olası tepkisine gelince, bu yine İsrail’in vereceği egemen bir karardır” ifadesini kullandı. İsrail’e her şartta koşulsuz destek vermenin, ABD’nin çatışmaların yayılmasını önleme konusunda İsrail üzerindeki etkisini ortadan kaldırmıyor mu?” şeklindeki soru üzerine Ryder, şöyle konuştu: “İsrail, tehlikeli bir bölgede yaşıyor. Burada bir adım geri atıp ABD-İsrail savunma ilişkisine, İsrail’le onlarca yıldır sürdürdüğümüz ilişkiye bakmanın ve ABD’nin İsrail’in yaşadığı bölgeyi tanıdığını yeniden anlamanın önemli olduğunu düşünüyorum. İsrail kendini savunmazsa bölgesel güvenlik ve istikrara yönelik tehditler ortaya çıkabilir ve bu kadar deyip bırakıyorum.”dedi. Ryder, denizden insani yardım ulaştırmak amacıyla Gazze’ye kurulacağı açıklanan geçici liman çalışmalarının da planlandığı şekilde devam ettiği, Nisan sonunu kastederek ,kurulumun bu ay sonu biteceği bilgisini paylaştı.

16 Nisan sabah saatleri  3:45 te (TSİ-Türkiye saati ile ) İran yüksek Alarm durumuna geçti haberleri CNN tv alt başlıklarına KJ yazılarına  taşıyordu. Haber kanallarının çoğunluğunda analistler ve akademisyenler İsrail’in çatışmayı bölgeye yayma niyetinde olduğu konusunda hemfikir idiler.

Çerçeveleme, (Framing) hakikatin belirli yönlerini diğerlerinden daha fazla öne çıkarmak adına dikkatle seçilmiş kelimeler ve/veya görseller kullanmak anlamını taşır. Bu sayede izleyici ,okuyucu ya da muhataplar mesajın tamamını görebilsin diye “mecazi bir çerçeve seti” verilir. Olay örgüsünün ,hadiselerin hikâyesinin bazı detayları bu çerçevelerin ötesinde gizli kalabilir. Buna framing demer. Satır Aralarındaki bu çerçevelemenin doğru okunması , hadisenin değerlendirmelerinde bilişsel hatalar yapılmasının önüne geçer. Aynı noktaya geliriz bu sayede herhangi bir olgu, olay, kişi ya da ülke haklı ya da haksız hale getirilerek sunulabilir.

AKLI SELİM DAVRANMAYA DAVETLERİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ VE İSRAİL YAKIN DÖNEM TARTIŞMALI YARGI REFORMU-AKLA YATKINLIK YASASI 

Aklı selim sağduyulu hareketlerden söz açılmışken biraz geçmişe ve yakın geleceğe akıl akla yatkınlık özelinmde bazı hatırlatmalarda da bulunmak isterim. İsrail’de Yüksek Mahkeme yetkilerini sınırlandıran yasanın yargı reformunun ilk kısmı tasarısı Geçtiğimiz yıl 24 Temmuz’da mecliste 3’üncü kez yapılan oylamada 64 “evet” oyuyla kabul edilmişti. Muhalefet ise meclisi terk ederek oylamayı boykot etmişti. Ülkede protestolara yol açan tasarının kabul edilmesiyle Yüksek Mahkeme tarafından  tutarsız bulduğu hükümet kararlarını engelleme yetkisi kaldırılmış idi. Malumumuz üzerine İsrail’in yazılı bir anayasası yok.Yüksek Mahkeme yüksek yargı organı olarak görev yapıyor. Sonra içinde bulunduğumuz 2024 yılı Ocak ayı başında  İsrail Yüksek Mahkemesi, Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğindeki koalisyon hükümetinin tartışmalı yargı reformu kapsamındaki “Akla Yatkınlık Yasası”nı iptal etti.Bu tarihte bir ilk idi.  İptal kararı 15 hakimden 8’inin karşı oyuyla alındı.”Akla uygunluk standardı” şeklinde ifade edilen hukuki terim, hükümetin aldığı bir kararın makul görülmediği durumlarda Yüksek Mahkemeye bu kararı bozma yetkisi veriyor. Buna göre, “akla uygun olmayan” bir karar, “kamu yararını yeterince dikkate almadan orantısız bir şekilde siyasi çıkarlara odaklanan karar” olarak tanımlanıyor.Şimdi soru şu ; “Akla Uygun OLmayan “ve Akla Uygun Olan kelimelerinin arkasındaki satıraralarını okuduğumuzda hepsinin çıktığı anlamın “Akla Uygun Hale Getirdiklerimiz” olduğunu görebiliyor muyuz. Zira günün sonunda ne tarafa baksak esasen her anlatının her gelişmenin içinde , ve medyaya aktarımlarında , Liderlerin ve kanaat önderlerinin  bunları kamuoyu ile paylaşmalarının zemininde “akla uygun hale getirme ” durumu var. Bu makalede dikkat çekmeye çalıştığım hususa yakınsayan bir hal bu.  Bir başka konu daha var Akla uygun olan Akılcılık; usçuluk veya rasyonalizm midir .Bu sağduyu mu demektir. Yani tüm değerlendirmelerde ve itidal çağrılarında herkes birbirini akılcılığa aklı selim olmaya davet ederken aynı şeyi mi kast etmektedirler?

Bir soru bıraktım ortaya “koltuk sevdalılarına koltuk çıkmak akılcı mıdır değil midir ? Uzmanlar yanıtlasın.

Dünyanın akılcı dediği kavramın  bir çerçeveleme tekniği olduğunu ve propaganda dilinde bir karşılığı biliyoruz. Ama akılcı nedir? Misal 16 Nisanda yani dün daha bir kaç saat önce haber kanalları Tebriz’e 30-40 km uzaklıkta bir yerde Sivil halkın yaşamadığı  elektrik santrallerinin olduğu bir askeri alandan gelen siren sesleri üzerine birbirlerini aramaya başladıkları olgusu aklı selim midir sizce ? Diyelim ki taraflar buluşma yeri kararlaştıracak ve stratejik bir amaca yöneldiler. 3 gün içinde o ana kadar bunu yapmak için neden en hazırlıksız ve son anı, son dakikayı beklemektedirler ki? Kulaktan kulağa yayılıp büyüyen hadiseye ilişkin en sonunda otoriteler resmi açıklam ayaptı medya üzerinden alarm yok dendi. Şimdi buraya başka boyut katalım insan algısının tehdit ve risk durumunda kendiliğinden nasıl şekillendiğine de bir örnek bu yaşanan hadise.Zira halk sokaklarda sakin diye haberler yayınlayan kanalların aksine sivil halk esasında diken üstünde. Zira İran’da teyakkuzda. Düşüncelerimizi tepkilerimizi şekillendiren algılar oluyor. Burada yaşananlarda da bunu daha net ortaya koymakta

ÇİN

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ve İranlı mevkidaşı Hossein Amir-Abdollahian (Hüseyin Emir Abdullahiyan ) 15 Nisan’da İsrail ile İran arasındaki gerilime ilişkin telefon görüşmeleri yaptı.

Emir-Abdollahian, Wang’a İran’ın Suriye’nin Şam büyükelçiliği konsolosluk bölümüne yapılan saldırıyla ilgili tutumu hakkında bilgi vererek, BM Güvenlik Konseyi’nin bu saldırıya gerekli bir yanıt vermediğini ve egemenliğinin ihlaline tepki olarak. İran’ın meşru müdafaa hakkına sahip olduğunu söyledi. Mevcut bölgesel durumun bir hayli olduğunu kaydeden Emir Abdullahiyan, İran’ın itidalli davranma konusunda kararlı ve istekli olduğunu, durumu daha da tırmandırmaya niyeti olmadığını belirtti. Aynı zamanda Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi Siyasi Bürosu üyesi Wang, Çin’in Şam’daki İran büyükelçiliğinin konsolosluk bölümüne yapılan saldırıyı uluslararası hukukun ciddi bir ihlali ve kabul edilemez olarak nitelendirerek şiddetle kınadığını ve buna kararlı bir şekilde karşı çıktığını ifade etti. Wang, Çin’in İran’ın yaptığı açıklamanın sınırlı olduğunu ve Suriye’deki İran konsolosluğuna düzenlenen saldırıya yanıt olarak meşru müdafaa eylemi olduğunu kaydettiğinin altını çizdi. Çin, İran’ın bölge ve komşu ülkeleri hedef almama konusundaki vurgusunu ve sürekli olarak iyi komşuluk ve dostluk politikası izlemesi yönündeki vurgusunu takdir ettiğini belirtti.İran’ın durumu iyi idare edebileceğine ve kendi egemenliğini ve onurunu korurken bölgeyi daha fazla kargaşadan koruyabileceğine inanıldığını da sözlerine ekledi.[ii]

Ayrıca Çin’in Orta Doğu Özel Temsilcisi Zhai Jun Pazartesi günü İsrail’in Çin Büyükelçisi Irit Ben-Abba Vitale ile bir araya gelerek İsrail’in Gazze’deki çatışmaya ilişkin tutumunu ve endişelerini dile getirdi.

KREMLİN TAHRAN TELEFON DİPLOMASİSİ

Öncelikle bu görüşmeye değinmeden şunu söylemelizyiz ki, Batı’yı, 1967 sınırları içerisinde bağımsız bir Filistin devletinin inşasına duyulan gereksinimi yok sayan tutumu nedeniyle eleştiren ve suçlayan Rusya, bu saldırıda İran’ın yanında yer almak konusunda hayli temkinli pozisyonlanmış görünmektedir.
16 Nisan yani dün akşamüstü saatleri Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile telefon görüşmesinde Orta Doğu’daki durumu ele aldı. Orta Doğu’da oluşan durumun” değerlendirildiği  görüşmede Putin, tüm tarafların itidal İçinde ve tüm bölge için felaketle sonuçlanabilecek yeni gerginliğe izin vermeyecek şekilde davranacağına dair ümitliyiz şeklinde konuştu.

Liderler bu ikili görüşmede, “Filistin-İsrail meselesinin çözümsüzlüğünün Orta Doğu’daki olayların kök nedeni  olduğunu” belirterek, “Rusya ve İran’ın Gazze Şeridi’nde acilen ateşkesin sağlanması, zor olan insani durumun hafifleştirilmesi, krizin siyasi ve diplomatik yollarla çözülmesi için gerekli koşulların oluşturulması” yönündeki ilkeli pozisyonlarını teyit ettiklerini iletti haber ajansları. Buraya kadar yeni bir şey yok.

Kremlin’in görüşmeye ilişkin açıklamasında, Tahran’ın İsrail’e yönelik askeri saldırısı, “İran’ın aldığı misilleme tedbirleri” diye adlandırıldı. Bu tamamıyla satıraraları okunabilecek bir retoriktir. Her ne kadar Rusya direk olarak İran’a ne yaparsa yap arkandayız desteği vermese de karşında yer almıyoruz ve bu bir meşru müdafadır. Seni de bu saldırı için suçlamıyoruz demektedir.

PORTEKİZ VE EL KONAN MSC ARIES GEMİSİNE TEKRAR DÖNERSEK 

Portekiz dün yani 16 Nisan’da yaptığı açıklamada, Yukarıda başlangıçta bahsettiğimiz İran’ın el koyduğu  gemiye yönelik satır aralarını irdelememize olanak tanıyan bir gelişmeye sahne oldu. Tahran’ın İsrail’e yönelik saldırısını kınamak ve hafta sonu Körfez’de ele geçirilen Portekiz bayraklı, İtalyan-İsviçreli  MSC grubu tarafından işletilen geminin serbest bırakılmasını talep etmek için İran büyükelçisini çağırdığını söyledi. Dışişleri bakanlığından yapılan açıklamada, “Portekiz hükümeti, bölgedeki çatışmaların tırmanmasından duyduğu derin kaygıyı dile getirerek azami itidal çağrısında bulundu” ve “İsrail devletine yönelik son  askeri saldırıyı şiddetli ve kategorik bir şekilde yineledi.” ifadelerinin altı çizildi. Toplantı aynı zamanda İsrail ile bağlantısı olduğu iddiasıyla İran Devrim Muhafızları tarafından ele geçirilen “MSC Aries” gemisinin derhal serbest bırakılması yönünde yenilenen bir çağrıya vesile oldu. “Pazartesi günü İran, geminin uluslararası deniz hukukunu ihlal ettiğini ve “gerekli soruşturmaların” sürdüğünü söyledi.Dışişleri bakanlığı sözcüsü Nasser Kanani, “Gemi, uluslararası denizcilik yasalarını ihlal ettiği için İran karasularına yönlendirildi şeklinde ifadeleri içeren sözlerine Geminin mürettebatı “İranlı yetkililerin sorularına yeterince yanıt veremedi şeklindeki yorumunu ekledi. Hem İsrail hem de ABD, gemiye el konmasını korsanlık olarak kınadı; İsrail ayrıca Muhafızların Avrupa Birliği tarafından “terörist örgüt” ilan edilmesini talep etti.

Şimdi satır aralarına geçelim. Öncelikle çağrının yenilenmesinde İran saldırısının da tazeliği üzerine Batı’nın tutum ve yaklaşım kenetlenmesinin verdiği güç ile hareket edildi. İran saldırısının şiddetli  ve kategorik olduğunun ifadesinde İran’a karşı Portekiz ülkesinin tutumuna bilişsel çelişkileri bertaraf etmek adına (cognitive dissonance) haklı bir zemin arayışında “şiddet” sözcüğüne yer verilmesini ele alalım. Hasarsız bir operasyon için yerinde midir yoksa değil midir. Düşündürücüdür. Hasarsız operasyon ama füzeler var işin içinde mi demektedir, orantısız güç kullanımı mı demektedir? yoksa uluslararası kategorik değerlendirmelerin verdiği güçle mevcut bir standarta mı dikkat çekmektedir. yani Uluslararası İnsancıl Hukukta Çatışma Kategorileri mi bahsettiği? ya da minimum silahlı şiddet eşiği” veya “minimum silahlı çatışma eşiği” olarak tanımlanan şiddet düzeyi mi kastedilmektedir? Bir mesajın ifade ediliş biçimi  onun ne kadar ikna edici olduğunu belirlemede önemli olduğundan dil, hafife alınmaması gereken bir propaganda aracıdır. Belirli kelime ve ifadelerin seçimi, kamuoyunun oluşturduğu imaj üzerinde güçlü bir etkiye sahip olma potansiyeli taşır.

BM ANTLAŞMASI MADDE 51 MEŞRU MÜDAFA 

Mevcut durumda, İran’ın hali hazırda uluslararası hukuku topyekun yok sayan bir yaklaşımı olmadığını görüyoruz. Referanslarını belirtirken madde madde vurguluyor. BM ye göre,I 51. Maddeye göre diye açıklamalarda bulunuyor saldırısını uluslararası hukuki zemindeki meşruluğunu savunarak.

Zorunluluk hali, hayati çıkarların korunması, hakların ihlali  hepsi de meşru müdafaa hakkını  meşru kılan haller enikonu irdelenmeli. Milletlerarası uyuşmazlıkların çözümü noktasında savaşa başvurmak çözüm mü sorusu çoklarca sorulmalıdır. Zira İçeriği ve kaynağı her ne olursa olsun, taraflar arasında oluşabilecek her nevi uyuşmazlıkların veya ayrılıkların hiçbir surette barışçı araçlar dışında çözümlenmeye veya giderilmeye çalışılmayacağı hususunda hassasiyet konusunda mutabakat esastır. Uluslararası hukukta kuvvet kullanımı özelinde the right of self-defence  yani meşru müdafaa hakkı Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 51. Maddesinde düzenlenmiş olsa da silahlı saldırının tanımına, önleyici, caydırıcı meşru müdafaa kavramına ve dolayısıyla da orantılı  kuvvet kullanımı içeren somut olaylar tek tek irdelenerek ele alInmalı. Bu arada hatırlatmak gerek, BM Kurucu Antlaşması madde 51 gereğince meşru müdafaa halinde tedbirlere başvuran devletin aldığı tedbirlerin derhal Güvenlik Konseyi’ne bildirilmesi şarttır. Burada meşru müdafaa hakkının BM uluslararası barış ve güvenliğin korunmasına yönelik gereken kolektif tedbirleri alması durumunda  meşru müdafaa hakkının sona ereceğine yönelik incelikli bir konu vardır meşru müdafaa fiilinin silahlı saldırıdan hemen sonra olması gerekiyor mu gerekmiyor mu gibi açmazlar konuşulmakta. Bu durumsaldır. Mantıklı olan hemen olmasıdır ama meşru müdafaa hakkını, Oranlılık ilkesi gözetilerek  kullanacak devlet saldırıya anında ivedilikle yanıt verebilecek durumda değilse, “mümkün olan en  kısa zamanda karşılık vereceğini gösterir ve sonra da fazla  ara vermeden yani mevzu soğumadan vereceği karşılığı yerine getirmelidir. Ancak bu şekilde silahlı saldırıyla mukabil, oranlı meşru müdafaa fiili arasındaki illiyet  bağının kopması engellenir. Bu arada akılda tutmak gerekir ki önleyici meşru müdafaa ile oranlılık ilkesi birbirine taban tabana zıttır yani meşru müdafa için muhakkak silah kullanılması esası vardır. henüz gerçekleşmemiş ama gerçekleşme olasılığı yüksek bir saldırı doğrultusunda meşru müdafa mevzu bahis değildir. Yani Bush doktrinindeki  “ön alıcı vuruş” (preemptive strike)  ya da  “önleyici savaş” (preventive war) 51. Maddenin konusu içine girmemelidir. Muhtemel Saldırıyı önlemeye yönelik ihtimalini ortadan kaldırılması için meşru müdafa için kuvvet kullanımı belli özel haller dışında orantısız bir bakış açısıdır. gerçekleşmiş bir silahlı saldırı unsuru söz edilen 51 maddenin esasıdır.

Bu önleyici meşru müdafaaya dair en sık gösterilen örneklerden biri;

İsrail’in 1967 senesinde başlattığı ve komşusu Arap ülkelerinin topraklarının işgaliyle sonuçlanan Altı Gün Savaşı ve 1981 yılında İsrail hava kuvvetlerinin İsrail ülkesinden hareketle Irak ülkesindeki, nükleer güçle çalıştırılacak, inşa halindeki Osirak (Tammuz) reaktörünü vurarak tahrip etmesi olarak görülmekte ve böylesi nitelikte meşru müdafaa hareketi örnekleri olarak değerlendirilemez. Bunlar, açıkça birer önleyici meşru müdafaa hareketleri idi der Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunlar Derneği’nin kurucu üyelerinden, Uluslararası Şeffaflık Örgütü, Global İlişkiler Forumu ve İstanbul Barosu üyesi Türk hukukçu, akademisyen Prof.Dr.Turgut Tarhanlı.  Kuvvet Kullanma, Meşruiyet Ve Hukuk üzerinde  http://www.anayasa.gov.tr/files/pdf/anayasa_yargisi/anyarg 20/ttarhanli.pdf incelenebilir.

Kısaca anlaşmanın mealine değindik kendisine de bakalım ilgili madde şunu söyler ; “Bu Anlaşmanın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler üye ülkelerinden  birinin silahlı bir saldırıya hedef olması durumunda, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlem ve tedbirleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşru müdafaa hakkına halel getirmez.”Burada söyleyeceğimiz kapanış cümlesi üzerinde bu kadar polemik yapılmasına gerek olmayan bir açıklıkta madde, sınırları ve kapsamı bellidir.

Öte yandan sürekli 51. Maddeye kilitleniyor konu ama BM Anlaşmasında  madde 42 yi de unutmamak gerekir. Madde 42- Güvenlik Konseyi, 41. madde’de öngörülen önlemlerin yetersiz kalacağı ya da kaldığı kanaatine varılması durumunda, uluslararası barış ve güvenliğin tesisi,korunması ya da yeniden kurulması için, hava, deniz ya da kara kuvvetleri aracılığıyla, gerekli saydığı her türlü girişimde bulunabilir.

Buradan da şunu anlamalı ki BM antlaşması dayanak alınarak yapılan askeri müdahalelere yönelik hareketleri irdelerken doğru hukuksal zeminleri konu alarak meseleler tartışılmalı ve irdelenmelidirler. Esasen kuramsal ve tarihsel derinliğe girilmiş olsa çeşitli akademik kaynaklar Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra “haklı savaş” doktrininin Hıristiyan kilisesi tarafından kabulu ile, misyonerlik temelli adımlarda, kabile yaşamına son verilerek modern bir örgütlenme görüntüsüne geçişte  kullanıldığını söylerler bu kavramların..

HAKLI SAVAŞ KURAMI 

Şimdi şu alıntılara göz atalım;

Siyasal Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü  Uluslararası Hukuk Anabilim Dalı öğretim üyesi  Prof.Dr. Funda Keskin Ata, şöyle tanımlar haklı savaş kuramına yönelik tarihsel olguyu.

“Orta Çağ’ın kapanması ve ulus devletlerin ortaya çıkmasıyla birlikte devletlerin egemen eşitliği prensibini temel alan modern uluslararası hukuk yaklaşımı ortaya çıkmıştır ki, bu normlar hiyerarşisine dayalı düzen, kuvvet kullanma anlayışında sadece tutum değişikliği ile sonuçlanacak yumuşak bir geçişe sahne olmuştur. Bu dönemde, haklı savaş doktrini laikleşmiş ve prensiplerin ahlaki boyutlardan öte hukuki temellere dayandığı bir geçiş sürecine dahil olunmuştur.”

Önleyici meşru müdafaa tezine dayanan Bush Doktrinine eleştiri getiren kitabında Prof.Dr. Fatma Taşdemir Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi, isimli kitabında şu şekilde açıklamalarda bulunmuştur. (Bu arada doktora tezini  Birleşmiş Milletler Sistemi ve Uluslararası Kuvvet Kullanma Hukuku ile tamamlamış olan Taşdemir’in Uluslararası İnsancıl Hukuk: Kavramlar İlkeler ve Yeni Gelişmeler kitabını da incelemenizi öneririm).

Hukuki alt yapısı dönemin büyük devletlerinin nezaretinde belirlenen asker kullanma ve kuvvete başvurma olgusu, 19. yüzyıla kadar egemenliğin gereğinden kaynaklanan bir hak ve yeri geldiği zaman bir zorunluluk olarak varlığını sürdürmüştür. Devletler belirledikleri yetki sahalarında ve uzun vadeli hedeflerine yönelik olarak çizdikleri hinterlandlar dahilinde belirli coğrafyalara müdahale etmekten çekinmeden ve hatta lider odaklı doktrinlerle temellendirerek askeri müdahale gereksinimini taçlandır mışlardır. Devletler bu dönemde mutlak egemenlik anlayışının bir gereği olarak sahip oldukları bu haktan kolaylıkla vazgeçmemiş ve askeri müdahaleye başvurduklarında “haklılık” retoriğini başka adlar altında kullanmaya devam etmişlerdir.

Buradaki haklılık retoriği sözleri son derece kıymetli tespitlerden ve tanımlamalardan biridir. Hali hazırda vermekte olduğum ilmi siyaset dili , propaganda ve manipülasyon dilinin satır aralarını okuma becerileri eğitimlerim için  son derece ilham veren bu çalışmanın ,siyaset okuryazarlığı konusunda değerini günümüzün başta batı olmak üzere küresel çapta ikircikli tutumlarının anlaşılmasına da ışık tutmaktadır.

Tel Aviv’deki Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nden (INSS) İran uzmanı Raz Zimmt, “İsrail-İran çatışmasında kesinlikle yeni ve çok tehlikeli bir aşamadayız” dedi. “İran kesinlikle İsrail’le oyunun kurallarını değiştirmeye çalıştı.Gelecekte daha fazla doğrudan saldırı turu bekleyebiliriz.” denmekte idi.

Şimdi bu makalenin kalbine dokunan bir satır aralarını aralayalım.

EŞİ BENZERİ GÖRÜLMEMİŞ SALDIRI 

Tel Aviv’deki Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nden (INSS)  İranlı uzman araştırmacı Raz Zimmt,  AFP’ye verdiği demeçte, “İsrail-İran çatışmasında kesinlikle yeni ve çok tehlikeli bir aşamadayız. Son 48 saat içinde İsrail hükümetine, bunun eşi benzeri görülmemiş bir saldırı olması nedeniyle yanıt vermesi için çok fazla baskı yapıldı.” dediği açıklamanın içini anlamaya çalışalım. Burada “eşi benzeri görülmemiş” vurgusu çok can alıcı zira yukarıda bahsettiğim haklı savaş  çıkarmak için kelimelerin ve yarattığı etkinin gücünden, kuvvet alan bir bakış açısını yansıtıyor. Ve bakınız sıcak yeni gündem nedeni ile Gazze’de küresel vicdanın sustuğu anlarda gerilim retoriği ve söylemleri nasıl ve ne üzerinden ilerlemeye başladı? Bu sorular anlamlı sorulardır. İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bagheri saldırıya ilişkin 5 saate yayılan operasyonun başarıyla gerçekleştirildiğini ve Nevatim Hava Üssü’nün kullanılamaz hale getirildiğini iddia ederken saldırıdan “bize bir şey olmadı ki” şeklinde medyaya duyurular yapan İsrail gördük. Buradaki çelişkili durum açık Varoluşsal bir tehdit algısı operasyonunun retoriği ,misilleme adı altında ABD ve Batı’yı oyunun içine almak konusunda mahir  adımlara işaret ediyor bu satır aralarında.

İsrail’in aldığı Tahribatlar konusunda  taraflarca yapılan birbirini tutmayan açıklamaların hepsinin satır aralarında medyanın  algı yönetimi etkisi bulunmaktadır.  İran 17 Haziran itibarı ile saldırının istatistiklerini açıkladı.

HAZIR İRAN YALNIZLAŞMIŞKEN 

Bu arada aslen 1979 İran Devrimi’nden önce, Şah yanlısı İran gazetesi  Ettela’nın editörü olan,sonrasında İran’dan gelen siyasi bir mülteci olan,İran İslam Cumhuriyeti karşıtı olup İran’ın hedef tahtasında yer alan birinden söz edeceğim şimdi. Bu kişi İranlı araştırmacı ve Londra merkezli Centre for Arab & İranian Studies yani Arap-İran Araştırmaları Merkezi Direktörü Ali Nourizadeh. Nourizadeh ,saldırı için “İran’a hiçbir puan kazandırmadı. hatta bu saldırı İran rejiminin zayıflığını ortaya çıkardı zira İsrail içinde hiçbir hedef vurulmadı” diye açıklamalarda bulundu.İranlı bir bilim insanı. Aynı zamanda edebiyatçı, gazeteci, siyasi aktivist ve İran’ın çağdaş tarihi konusunda uzman. Bu kadar açıklama yapmamın amacı ,yorumlamalarındaki kullandığı dil retoriğini ve medyadaki etki gücünü görebilmemize yönelik idi. Örneğin “İran’ın komşu ülkelerin desteğini kaybettiğini ve hiçbir ülkeden destek görmediğini söylemesi esnasında arkasından gelen cümlesi” söz konusu saldırıların İran’ı ABD ile doğrudan bir savaşa sürükleme girişimleri olabilir.” Bu söz çok farklı açılardan yorumlanabilir. Yorumu yetkin uzmanlara bırakıyorum öte yandan hazır İran’ın yanında kimse yokken gibi bir cümlenin devamına yönelik senaryolar çok aktörlü ve faktörlü olarak oluşturulabilir.

Satır Aralarına dair şunu da belirtelim; Şayet  izole edilmiş biri ya da devlet varsa, ne olursa olsun kötü bir aktör olduğunu düşündürecek sesler yüksek çıkar.

MEDYA, REYTİNG PROPAGANDA DİLİ VE KÖPÜRTMELER 

İsrail, bir yandan itidal göstermek için uluslararası baskıyı dengelemeli, bir yandan da “benzeri görülmemiş” bir saldırıya uygun yanıt bulmaya çabalamalı dendi. Başbakan Binyamin Netanyahu şimdi sağcı koalisyonunun, uluslararası destek olmadan savaşı genişleterek İsrail’in daha fazla uluslararası izolasyon riskine karşı güçlü bir tepki verilmesi yönündeki çağrısını tartmak zorunda.ifadelerinin altı sürekli çizildi. Tüm ana akım haber kanallarında bu işlendi İsrail her an İran’ı vurabilir, münasip zamanda vurabilir şeklinde değişen açıklamalar yapıldığına dikkat çekti. Medyanın kendi çıkarlarına yontmaya yönelik reyting kaygısı ile cilalayıp daha da köpürttüğü ve bir kaç saat önce duyduğumuz  haberleri “Son Dakika” yazarak duyurarak temcit pilavı kıvamında  sunduğu kısımları bir kenara koyarsak, olayların nakledilme biçimleri ve itidal davetleri, kanaat önderlerinin analizleri sunma şekilleri ,her biri kendi özelinde, fikriyatlarına ve taraflarına göre yine farklılıklar gösteriyordu. İki ülke arasındaki gerilim hattında bu gece uzun mu diye başlıklar, KJ ler her biri medyanın izleyicisinin ilgisini çekebilme enstrümanları idi ve doğru yorumlamalar yapabilmek için bunları da okumalı. Gece 01 den sonra Yani 17 Nisan erken dakikalarda, KJ sözleri değişti Bu sefer “Bu sabah mı vuracak”oldu yazılar.

SALDIRININ TAHRİBAT ALGISI, TEK TARAFLI PROPAGANDA VE ALGI ÇARPITMA  ELEŞTİRİLERİ

Newyork Post, NYpost İran’ın tek taraflı propaganda yaptığı iddiasıyla 15 Nisan’da şöyle eleştirel bir  konuyu servis etti: Hazırlayan kişi Yaron Steinbuch idi Haberin başlığı ise şöyle idi.

Iran state TV uses footage of crazed One Direction fans to show ‘Israelis panicking’ after missile attacks İran devlet televizyonu, füze saldırılarından sonra ‘İsraillilerin paniklidiğini’ göstermek için çılgın One Direction hayranlarının görüntülerini kullanıyor[iii]

İran devlet televizyonu, füzeler ve insansız hava araçlarının saldırısı altındayken “İsraillilerin paniğe kapıldığını” gösterdiğini iddia ettiği görüntüleri paylaştı; ancak bu görüntüler aslında sadece heyecanlı Louis Tomlinson hayranlarından oluşan bir kalabalıktı.BBC Monitoring’den bir teyitçiye göre, İran İslam Cumhuriyeti Haber Ağı (IRINN), “İsraillilerin İran saldırısı sırasında paniğe kapıldığını gösterdiğini iddia ederek” görüntüleri paylaştı.şeklinde iddiaların ardından Haberin devamında şu iddialara yer verilmekte idi.

Bir BBC doğrulayıcısı, 32 yaşındaki şarkıcı ve bir zamanlar Harry Styles’ın One Direction’dan grup arkadaşı hakkında “Aslında, Louis Tomlinson hayranlarını geçen hafta Buenos Aires, Arjantin’deki Four Seasons Oteli yakınlarında gösteriyor” dedi. Çok sayıda internet fenomeni tarafından da paylaşılan görüntüler, İsrail’in Yahudi devletine ateşlenen insansız hava araçlarının ve füzelerin yaklaşık %99’unu düşürmesine rağmen, hafta sonu düzenlenen hava saldırılarının yıkım sahnelerini gösterdiğini iddia eden İran devlet televizyonu tarafından yayınlanan birkaç görüntüden sadece biriydi. BBC’nin bilgi toplayıcıları, IRINN’in bir füze saldırısının ardından çıkan ateşli olay olduğunu iddia ettiği bir diğer olayın aslında Şubat ayında Şili’de çıkan bir orman yangınından kaynaklandığını ortaya çıkardı.
İran propaganda raporu, İsrail’in ihmal edilebilir düzeyde bir etki bildirmesine rağmen, Necef çölündeki Nevatim hava üssünün bir ateş topu şeklinde patladığını ileri sürdü.

KÜRESEL PETROL KUYUSUNUN ÜÇTE BİRİ KİMDE ? 

İsrail, coğrafi konumu ve İran’la olan kırılgan ilişkileri nedeniyle İran’ın nükleer programından Batı’ya kıyasla daha fazla endişe duyan aktör olarak görülmektedir. İran’ın nükleer programına yanıt olarak İsrail’in kullanabileceği stratejik seçenekler değerlendirildiğinde bunların  kontrol stratejisi, caydırıcılık stratejisi, güvence stratejisi gibi  stratejilerin birer  bileşkesi olduğu görülmektedir. Tesislerin hedef tahtasına yerleştiğinin ısrarla söylenmesinin satır aralarında esasen bu gerçek var. Yoksa tesisler her zaman tehdit altındadır.

Orta Doğu küresel ham petrol arzının neredeyse  üçte biri İran’ın elinde. Belirsizlik ve gerilim petrol fiyatlarındaki tırmanışın yönünü daha da yukarı bir noktaya çekiyor. Bu beklenen bir gelişme. Aynı zamanda belirsizlik süreci uzadıkça piyasalarda spekülasyonların da yönünü etkileyebilecek bir gelişme. Yani bu konuda Eric Marıa Remarque In romanına dayanan  bir filmin ismini versek yeridir. All Quiet on the Western Front (Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok ).

Fakat medyanın ,İsrail’in, İran misillemesine misilleme hamlesinin yönünü işaret ederken Enerji üsleri mi saldırıcı alacak, siber saldırı mı diye  saat başı sürekli tekrarları satır aralarını okumayı gerektirmektedir. Bu etik değildir. Savaşın ve gerilimin önlenmesine değil gerilimin körüklenmesine ilişkin bozucu bir bakış açısı doğurur zira bu tekrarlar. Tamam Tepki verilecek de bakalım nasıl verilecek ,görelim havasında bir medya duruşu  ve beraberinde algı yönlendirme zemini ortaya koyar. Elbette haberin aktarılması noktasında, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Mariano Grossi’nin , İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırı olasılığından kaygı duyduğunu söylemesini haber yapmayacaklarını düşünmüyoruz.Zaten bu medya mensuplarınca “haber atlamak”  ya da “susturulmuş medya tablosu” ortaya koyardı. Aksine bu haberlerin yapılması ve izleyicilerin-okuyucuların -muhatapların  gelişmeleri bilmesi hem değerlendirmelerin sağlıklılığı  hem de alınabilecek daha önceden öngörülmemiş tedbirler açısından bu son derece mühim. Manipülatif söylem ve eylem ile algı yönlendirilmesi  meselesi önemli bir konudur. Akılcı,yapıcı  skeptik.yaklaşımlar olmazsa  Mezhepçiler ,Mesih ya da Mehdi bekleyenlerim kıyamet senaryosunu pohpohlayan Apokaliptik -Perestler kolaylıkla menfaatleri doğrultusunda süreci daha da gerginliğe dönüştürebilecek iradeleri ortaya koyabilirler. Küresel çapta dünya ticaretiinin hacmine ve yönüne güçlü  etki edebilir. Küresel piyasalarda ABD Merkez Bankasının (Fed) faiz oranlarını düşürmek için acele etmeyeceğine yönelik öngörülerin kuvvetlenmesi de petrol fiyatlarının aşağı yönlü hareketini destekledi.Bu  açıklamalar piyasalardaki dalgalanmaların seyirlerin yönünü bir aşağı bir yukarı çekmekte.

Bu arada şunu söylemeliyiz ki İsrail en sonunda bu saldırı nereye olacak tartışmaların esasen bir nokta koydu. Askeri üstler olur hedeflerimiz dediği gibi İran’ı Ortadoğu’da her yerde vurabiliriz dedi. Daha düşük ihtimal olmakla birlikte bu söylem ve açıklama Körfez Monarşileri ülkelerinin zaten olan tedirginliğini daha da arttırdı, şapkasını uçurdu. Bugün olmam gereken Körfez Ülkesi dubai için kenti sel almasaydı zaten kriz kaynaklı tedirginliği yaşayacaktık.

Eski İsrailli diplomat Alon Pinkas, İsrail’in İran’a doğrudan saldırarak misilleme yapmasının olası olmadığını söyledi. Ancak eğer öyleyse, sonuçların hedeflere bağlı olacağını söyledi. Hedeflerin askeri varlıkları veya İslam Cumhuriyeti’nin nükleer programını verebileceğini söyledi. “Her biri farklı bir tırmanma seviyesini temsil ediyor.”Göstericiler, İran’ın İsrail’e drone ve füze saldırısı başlatması ardından saldırının ertesi günü  14 Nisan 2024’te Tahran’daki Filistin Meydanı’nda toplanırken İran bayrağını sallıyor. İran Devrim Muhafızları, 13 Nisan 2024 tarihi gece geç saatlerde , İsrail’in Şam konsolosluğuna 1 Nisan’da düzenlenen ölümcül insansız hava aracı saldırısına misilleme olarak bir insansız hava aracı ve füze saldırısının düzenlendiğini doğruladı. İran’ın saldırısı, gösteriyi en üst düzeye çıkarırken kayıpları en aza indirecek şekilde planlanmış görünüyordu.

Pinkas, “Sayın Netanyahu için her şey siyasetle, kendisinin hayatta kalmasıyla, koalisyonunun sürdürülmesi ile ve savaşı 7 Ekim’den ve Hamas saldırısından uzaklaştıracak şekilde genişletme arzusuyla ilgili” dedi. Pinkas, “Dolayısıyla, ona göre bölgesel bir çatışma veya İran’la doğrudan bir çatışma, bunun (7 Ekim) sadece bir terör saldırısı değil, çok daha büyük bir çatışma ve kampanyanın parçası olduğu yönünde uydurduğu uydurma anlatıyla tutarlıdır dedi ve İsrail’de askerlerin Gazze’de savaşmaya devam ettiği bir dönemde halkın başka bir cephe açmak istemediğini de sözlerine ekledi.”İnsanlar Ekim ayında yaşananlardan dolayı hala perişan ve şok içinde, bu yüzden İran’la tamamen doğrudan bir çatışmayı tırmandırmaya ve açmaya yönelik herhangi bir kamuoyu isteğinin olduğunu düşünmüyorum” dedi. Pinkas, CNN’e dünyanın en önemli petrol geçiş noktasına atıfta bulunarak, “Onların (Körfez ülkelerinin) şu anda isteyeceğim son şey, petrol fiyatlarını yükseltecek, Hürmüz Boğazı’nı tıkayacak bir yangındır” dedi. Yetkili, İsrail’in bu tür bir gerilimin sorumlusu olarak görülmesi halinde bu ülkelerle ilişkilerin etkileyebileceğini de sözlerine ekledi.Bu konu az önce yukarıda dikkat çektiğim enerji denklemi ile birebir örtüşüyor.

Düne  yani 16 Nisan’a gelindiğinde yatırımcıların odak alanı  İsrail’in bir sonraki hamlesinin nitelik ve zamanlamasına kitlendiğinde,İsrail’in  saldırıya tepki vermesi hatta İran’ın saniyeler içinde cevap verme  beklentisinin Petrol fiyatlarını yükselttiğini de tekrar  hatırlatmakta fayda var. İran’ın şayet bu misillemeler dalaşı  devam ederse ve tepesi atarsa  ,ve Basra Körfezi’ni kapatma kararı almışsa ; bu doğrudan askeri çatışma kararıdır ve medya ne söylerse söylesin doğru okunmalıdır.Bu Gazze’deki insanlık  sorununu bitirir mi cevap “hayır” .Ama bu insanı kemirir  yer bitirir. Kemirecek gıda bile bulamaz hale getirebilir. Bu olasılıkta da  haklı uluslararası gerekçelerle bir ülkeye karşı savaş kararı yeniden gündeme gelir. Berbat bir döngü.

17 Haziran TSİ 00:00 ‘da  Canlı yayınlar Armagedon’u ,Nükleer Kıyamet’ mi   konuşmaya başladılar. Öncesinde BOP  planı konuşsalar kimin silahı üstün gibi polemiklere girmelri gerekmeyecek

Armageddon savaşı çıkartıp, Çin’i de bölgeden saf dışı etmeye çalışam ABD, AB, İsrail ve Hindistan’ın planları daha önce de konuşuldu. Yeni bir şey değil.

International Atomic Energy Agency-Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) Şubat 2023’te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne sunduğu resmi rapora göre, “İran, kademsiz şekilde, yüzde 60’a kadar zenginleştirilmiş 193 kiloluk U-235 stokunu ya da üç tam ölçekli üretime yetecek kütleyi biriktirdi. atom silahları. Ayrıca endişe verici bir şekilde U-235 parçacıklarını yüzde 83,7’ye kadar zenginleştirme konusunda tehditkar bir kapasite sergiledi. “İran’ın Fordo tesisindeki iki kademeli IR-6 santrifüjünün” yüzde 90’lık silahlanma derecesine ulaşmayı kolaylaştıracak şekilde “yapılandırılmış” olması da aynı derecede kaygı yaratıcı.Bu Birleşmiş Milletler Işığında İran Cumhuriyeti Güvenlik Konseyi kararı üzerinden okumalar gündeme geldi . Kapsamlı Ortak Eylem Planı (JCPOA) kapsamında ve nükleerle ilgili taahhütlerler tartışma programlarında  masaya getirildi.

İran artık nükleer bir kıyametin kapılarını nasıl açacağını açıkça biliyor. İsrail’de, İran’ın bölgesel bir nükleer güç olmasını engellemek için

Bu arada raporu incelerken ilginç olan 16 nolu madde, Ajansın, 23 Şubat 2021 tarihinden bu yana, Ajans tarafından toplanan veri ve kayıtlara erişimi bulunmamaktadır. Santrifüjleri ve depolamadaki ilgili altyapıyı izlemek için kullanılan gözetim ekipmanı,ve bu ekipmanın kaldırıldığı 10 Haziran 2022 tarihinden bu yana böyle bir izleme yapılmadı şeklinde açıklmalar dikkat çekici idi. O ana kadar izlenip kayıda alınmiş tesiste izlemenin neden yapılmadığının cevabı bende yok merak eden araştırır diyerek buraya not düşüyorum.

Benim dikkat çekeceğim satıraraları ve propaganda diline bahsedeceğim ksımda ise şöyle bir taraflı söylem var. İran’ın nükleer tesislerinin birçoğu, İran’ın Lutz Çölü’ndeki sözde atom test sahası da dahil olmak üzere, Tel Aviv’in 1.500 mil kadar doğusunda bulunuyor – Bu arada

SONUÇ :

Tarafların birbirleri ile tutmayan  tahribat etkisi  bakımından sayılar ister 185 ister 170 imha olsun ,ya da balistik füzelerin  15 hedefi ya da  7 hedefi vurmuş olması söz konusu olsun. Reaksiyonlar test edildi. Burada daha fazla gayriciddi açıklamalarla söylem üstünlüğü yakalama yarışında devam edilsin diye bir çaba oluşuyorsa ya da algılar çarpıtılıyor ise bu okunmalı ve buna dur denmelidir.

Meşru olmayan bir müdafa “meşru müdafa” olarak gösterilebileceği gibi haklı  olmayan bir savaş için de kendini haklı göstermek medyanın gücü, hukukun kör noktaları ya da satır aralarını okuma eksikliği kaynaklı ihmaller nedeni ile mümkündür.Bu da hakkaniyet terazisinin kefelerini bozar .Hele bir de ölçmede yöntemsel hata yapılırsa vay insaniyetin haline..

Bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğü olmayan bir ülke olmak, hiç bir Ülkenin ve ülke halkının isteyebileceği bir şey değildir. Bu bölgesel değil, evrenseldir. Ayrıca bu durum ülkelerin haklılık retoriğinin önünü de tıkar.

Çok kültürlü bir organizma olarak toplum, var olmak için direk medyaya ya da sosyal medyaya bağımlı değildir; ancak bir iletişim aracı olması hasebiyle sosyal medya, kültürün ifade edilme şekline ve toplumsal etkileşimlerin nasıl yapıldığına ve deneyimlendiğine son derece bağımlıdır.Kısaca kaçınılmazdır. Etki gücü yadsınamaz. Diyalog ve işbirliğine dayalı anlayıştan uzak çatışma alevlendirici  söylemlere kutuplaştırıcı dil ile yenilerini ekleyen bir medya gücü bir savaşı ya da çatışmayı haklı gösterebilir. Medya, tüm bölgeyi etkileyecek bir çatışmaya dönüşmesinden endişe duyduğumuz bir sahneyi önümüze koyabilir.

Olan ve olması gereken açısından bakınca, olması gereken şudur. Üye Ülkeler dış politika hedef ve öncelikleri ne olursa olsun BM Şartı’nın 51. maddesi temelinde “meşru müdafaa hakkı” gündeme geleceği noktada amaç ve hedeflerini çarpıtmadan hayata geçirmekten sorumludur. Bölgede diyaloğun temini için uğraşan taraflar aracılar etik olarak taraflara karşı ve dünyaya karşı sorumluluk taşımaktadırlar. Gelişmeler içinde  olumlu iklimin sürdürülmesine yönelik açıklamalar dikkate alınmalı fakat bunun rehavetine de kapılınmamalıdır.

Ülkelerin adil, barışçı ve kapsayıcı ulusal önceliklere katkıda bulunmasına olanak tanıyan, yerel barışı inşa eden kanaat önderlerinin, akademisyenlerin,sivil toplumun küresel barış inşası mimarisindeki rolünün nasıl güçlendirileceğine dair küresel düşünceye katkıda bulunmayı hedefleyen barışçı bir anlayışla meselelerin çözümünü gerçekleştirmesi yönünde adımlar atmasının bile bunda rolü vardır. Bu anlamda Eğitimin rolü düşünülerek oluşturulmuş Çiğdem Yorgancıoğlu Chi Lange Challenge 2024 CLC 360 EducAction Eğitim metodoloji yaklaşımı ile Bilişsel ve Davranışsal Öğrenme ve Öğretme rehberi yayınlanmak üzere editleri tamamlanma sürecine girmiştir. Bu rehber siyaset ve akademi dünyasının dünya Barışı tesisinde ne derece önemli rol oynayabileceğine de ışık tutmaktadır. barışın kural olarak işgalcilere hizmet ettiği gerçeğini unutmadan gerçekçi bir barış tesisinden söz ediyorum.

Ülkelerin ve politika yapıcılarının, stratejistlerin uluslararası hukuk ihlallerine neden olmama ve yenilerini eklemeden davranma sorumlulukları vardır. lgili tüm tarafların, sağduyulu ve itidalli hareket etme sorumlulukları vardır. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’ın, saldırının ertesi günü yani 14 Nisan’da BM Güvenlik Konseyi toplantısında “Uçurumun eşiğinden geri adım atmanın zamanı geldi, üye devletlerin barış için çalışma ve düşmanlıkların daha fazla tırmanmasını önleme konusunda ortak bir sorumluluğa sahipler” sözünün içinin doldurulmuş hali ancak bu şekilde bir sorumluluk üstlenilmesi sayesinde mümkün olabilir. Uluslararası hukuka riayet etmekten de mesuldürler. Hukuk ihlali ve hukuk dışı olmanın içi de iyi okunmalıdır.

Başlıkta, “casus belli” ifadesini Şam’daki İran Büyükelçiliğini Hedef Alan Saldırı için terim olarak gündeme getirme sebebim Büyükelçiliklerin ülke toprağı sayılmasıdır. Şayet bir  haklı sebeple çatışma ,“meşru müdafa” durumu doğacak ise bunun bir dayanağı olmalıdır.  Örnekteki durum sağduyudan uzak uluslararası hukuk ihlalidir. Bu notada orantılılığının ve mütekabiliyetin önemi ortaya çıkar. “Sorumludur” kelimelerinin altını ısrarla çiziyorum. Ülkeler esasen barışın tesisinden sorumludur.  Temel ihtiyaçlarından  mahrum bırakılmış abluka altındaki sivil halkın insani yaşama dönebilmesi için barışın tesisinden sorumludurlar. Sıcak çatışmaları körüklemekten değil!  ihtilaflarının barışçıl yollarla  akılcı ve vicdani bir şekilde adilane çözülmesini savunan ilkeli tutumu benimsemekten uzak  her yaklaşım sıcak çatışma körükler, kutuplaştırır.

Uluslararası ilişkilerde güven ortamını güçlendiren uzlaşmaya yönelik diyaloglar gelişince buna önem atfetmek gerek. Barışın sağlanması,istikrarın temini  için çok önemli bu.Bakın istikrar diyorum, Refaha da kavuşması demem lazım halbuki.Ona sıra gelmiyor. Uzlaşma diyalogları geliştiğinde, elbet  hüsnüniyetle çaba gösterilmeli fakat oldu gözü ile bakılmamalıdır. Zira aksi “bilişsel bir yanılgı” doğrurur. Bu yanılgı, rehavete kapılmaya sebep olabilir.Bu da ihmal ve hatalara sebep olabilir. Yanlış değerlendirmeleri beraberinde getirir. Sonuç ,sivil halk hala zarar görmektedir.İnsaniyet ve Küresel Vicdanımız da öyle ! Çünkü eğer iyi okursak mesele sadece bir siyasi ve askeri tıkanıklık değildir. İnsanlık tıkanıklığı dersek yeridir. Unutmayalım “filler tepişir, çimenler ezilir. ”

PROPAGANDA DİLİ OYUNLARI

Uluslararası kamuoyunu etkileyen Ana Akım Medya isterse, yani yönlendirilirse, şiddetin durması ve çatışmaların yayılmasını önlemeye yönelik yoğun diplomasi trafiğinin bir anda önünü tıkayabilir. Söylemler ve medya krizleri derinleştirme gücüne sahiptir. Tabi burada şunu söylemiyoruz gerilimin bölgesel çatışmaya dönüşmemesi için medya yanıltıcı-dikkatsiz iyimser bir dille yaklaşsın demek akıl dışıdır. Tarafsızlık ve objektifliktir esas olan. İnsanlık ve doğa açısından tüm yıkıcı sonuçlarıyla devam etmekte olan gerilimini bitirmekte etkili olmak ya da katkı sunmanın değerini  kavramaktır kastedilen.

Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı ilkeleri gözetilmeden faaliyetini sürdüren bir haber ajansın, her uygunsuz haber  iletme biçimi, istenmeyen bir insani krizin tetikleyicisi olabilir. Bir mesajın ifade ediliş şekli ,tarzı ( ki buna jest ve mimiklerimiz de dahildir ) mesajda önerilen fikrin ya da önerinin ne  kadar ikna edici olduğunu önemli ölçüde belirler. Bu nedenle dil, hafife alınmaması gereken bir propaganda aracıdır: Belirli kelime ve ifadelerin seçimi, kamuoyunun oluşturduğu imaj üzerinde devasa bir etkiye sahip olabilir.

Hiç kimsenin tanımını veya içeriğini gerçekten bilmediği belirsiz yuvarlak sözcük veya ifadeler muğlaklıkları nedeniyle ,muhatapları tarafından net bir standart ölçü olmadığından, farklı yorumladığı bir durum oluşturur. Bu durum hasıl olduğunda, sonucunda yaratılan etki olumsuz ise muğlaklık yüzünden bu kelimeleri kullananlar yargılanamazlar, suçlanamaz vaziyettedirler. Örneğin 16 Nisan akşamı Bir TV kanalında  tartışma programında ,İran’ın Irak sınırında yer alıp söylemlere göre zorla ilhak edilen Ahvaz Arap halkı meselesi ,El-Ahvaz Bölgesi ve İran’ın Arap Etno-Milliyetçiliğine kadar pek çok konuya dallanıp budaklandı. Meşru mu değil mi diye başlayan  saldırı meselesi idi konuşulan. Bu mesele önemsizdir demiyorum ama üzerinde konuşup fikir yürütüp tartışmak açısından birinci derecede öncelikli hususlardan  biri mi acaba? sorusunu da düşünmüyor değilim. Direk olarak gündem değiştirmek için ortaya atılmış mevzu desem bu da belki haksız olur. Niyet okuyucular değiliz. Zihnimde tüm bunları tartarken tek bir şey  var kılavuzum olan. Duyduklarım ve izlediklerim  konusunda taraflı peşin hükümlere varmamak.

Yine dikkat çekmek istediğim konu ise propaganda tekniklerinden olan ‘framing yani çerçevelemeye dair olacak. Burada, çerçevenin nereden çizildiği de önemlidir. Hali hazırda konuların merkezinde Ahvaz Arapları mı konuşulmaktadır. Filistin Arapları kısmı illiyet bağı ile yakından ilişkili iken, bu konu kapatılıp mevzu ne zaman Ahvaz Araplarına gelmiştir. Bu noktada iki konuyu birbirinden ayırdedebilmek de önemlidir. Birisi bir mevzunun merkezinden taraflı olarak kasıtlı mı uzaklaşılıyor yoksa amaçsız boş bir konuşma mı . Ya da “Bakın Biz bunları da biliyoruz, sizin dünyadan ve bunlardan haberiniz yok ” demek için türbinlere oynanan, tepeden bakan kibirli bir konuşma mıdır ? Bunları da satır aralarında anlamlı okumalar sayesinde, mantıklı yerinde yorumlamaların önünü açmak  mümkündür. Burada algoritmaları anlamlandırmak kadar illiyet bağlarını da görebilmek mühimdir. Zira esas eksiklikler ekseriya buralarda yoğunlaşmaktadır.

Mesela okumalar Ahvaz Arapları gündeme getirilene kadar daha öncelikli olarak ABD’deki ufuktaki bu sene yapılacak seçimlere yönelik stratejiler üzerinden gerilim okunsa bu daha anlamlıdır. Bağlamsallık daha güçlüdür.

Savaşan tarafları, bölgesel güç, küresel aktörleri ve durumlarını tek tek ele alan okumalar, barışın temini yolunda müzakerelerin nereden hangi kozlarla ilerleyebileceğinin umudunu taşır. Bu sıcak çatışmaları önleyebilir. Şayet taraflar arası didişmeleri büyütecek İran’da ,İsrail tarafından olası mislemeye misillemenin hedeflerinin hangileri olabileceği konusu sürpriz değil. Bu çok fazla dile getiriliyor medyada .Hedef tahtasında İran’a ait hava üssü ,limanlar, nükleer tesisler, enerji üssü topyekun hepsi tehdit altında. Bunun olasılığını  öngörmek zor değil. Zaten bu altyapılar bu olasılıkları öngörerek inşa ediliyorlar. Bu hedefler esasen sadece sıcak çatışma dönemlerinde değil her zaman tehdit altındadır.Teyakkuz durumu ise bir olağanüstülük yaratır. Fakat bunu ne kadar uzun uzadıya konuşabiliriz ki?  Önemli olan ise, kanımca bunların gerçekleşmesini önlemeye yönelik odaklanacak yönde haberleri Dünyaya servis etmek. Ülke medyaları  bunu yapıyor mu ? Genellemelerden kaçınarak ve istisnalari dişarida tutarak büyük ölçüde “hayır” diyebilirim.

Haberierin nakli esnasında Siyonist İsrail diye başlıklar algı yönlendirilmeye yönelik olup bunun sakıncası esasen siyonistlerin fikriyatının ne oduğunun toplum nezdinde anlaşılmasının da önünde engel teşkil eder. Bu ulaşılmak istenen gaye ne olursa olsun fanatikler hariç her hedefi ıskalar. Örneğin Siyonist yanlısı kişiler İsrail’i kayıtsız şartsız desteklerken acaba hangi söylemi kullanıyorlar bunu kaçırırılar. Bu kişiler ekseriya  sorunlu eylemlerine rağmen İsrail’in Ortadoğu’daki tek özgürlük ve demokrasi adası, kısacası Batı medeniyetinin, Ortadoğu’daki tek adası olduğunu iddia etmekteler ve buna inanmaktalar. Siyasi anlamda bir muhakeme yapabilmek için bunu bilmek, Siyonistleri yaftalamaktan daha geniş ve kararlı bir içgörünün önünü açar.  Siyonist’lerin odak alanı “Vadedilmiş Topraklardır” Bunu  yani özü okuyabilmek önemli. Siyonist’e siyonistler demenin hiç yok demiyorum ama çok da önemi yoktur. Mütemadiyen Siyoniizm vurgusu  yapılmaktansa Yahudiler’in Bereketli Hilal’in kadim halkı ile siyonizm in alakasının olmadığını kavramak daha önemlidir. Siyonizm Yahudi ırkçılığını savunan bir ideolojidir.

Özetle diyorum ki çok fazla bilgi kirliliğinde, potansiyel hedeflerin ne olabileceği üzerine, malumun ilamı gibi konuşmak yerine, bölgedeki çatışmaları durdurmak önceliklidir. Öncelikler içindeki  öncelik  Gazze’de ateşkesin sağlanmasını gündeme taşımaktır. İsrail’in 7 Ekim’den bu yana, Paradigmanın iflas ettiği nokta haline gelen  Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda yaşamını yitirenlerin sayısı 15 Nisan 2024 verileri ile neredeyse 34Bin oldu.[iv] En basit anlatımla, neticeler itibarı ile dengeleri de okumak ve barışı tesis etmek adına, Basra’da körfez kapanırsa,küresel ölçekte dünyanın hali nice olur senaryosunu düşünmek  bağlamsal açıdan daha anlamlıdır. Yoksa apokaliptik senaryolar dünyanın karnını doyurmayacaktır. Hatta tam aksine aç bırakacaktır.

Şöyle bir senaryo düşünün, İran şayet isterse, Körfezi kapatmaya niyetlenirse bunu  askeri yöntemlerle mesela mayın döşemeyle yapabileceği gibi ,körfezde tanker batırmak suretiyle de realize edebilir. Bu olasılık teorik olarak sıfır degildir. Körfez kapanırsa Çin biter. Avrupa biter. Dünya ticareti tepetaklak, ekonomisi altüst olur. Tabi bu noktada ABD askeri operasyon düzenler mi tam seçimler arefesi o da ayrı bir konu. Olması çok muhtemel seçenekler arasında. Nerden baksanız Ateşten gömlek. Kısaca medya sayesinde kıyamet senaryoları üretmedeki israrlı tekrarlar  dünyayı böyle çaresizliğe iten bir noktaya getirip – self fulfilling prophecy yani kendi kendini doğrulayan kehanet çizgisine de taşıyabilir. Derler ya 40 kere söylersen gerçek olur diye medya tam da bunu şekillendirmektedir. Bu yüzden siyasetin propaganda dili ve medya okur yazarlığı önemlidir. Dünya Ticaret İklimi bir bozuldu mu yıllar alır toparlanması.Bunu covid pandemisinde de gördük. Bozulan bağırsak florasına benzetirim ben bu durumu.Toparlamazsanız tüm bağışıklık sistemi çöker.

Herhangi bir insani krizde uluslararası dayanışma, işbirliği  “mış gibi yapılan” bir süreç olmaması için Ülke hakları da bilinçli olmalı ve her duyduklarına inanmamalı bunun için de iyi ve çapraz  okumalar yapmalıdırlar . Unutmayalım “Şeyh uçmaz, müridi uçurur.”

İsviçreli psikolog Jean Piaget’in şu sözleri güzel “Gördüklerimiz bildiklerimizi değiştirir. Bildiklerimiz gördüklerimizi değiştirir.” “What we see changes what we know. What we know changes what we see.”

Barışın bir tarafı olmak yönündeki akılcı ve vicdani ,sağduyuya bilime ve akla dayalı girişim ve yaklaşımlarının olumlu etki yaratabilecek yöndeki  değerini bilmemiz temennisiyle haftanın kalan yarısı ve sonrasında barış dolu bir Dünya ve Ortadoğu dilerim.

H.Çiğdem Yorgancıoğlu – http://www.cigdemyorgancioglu.org

REF :

https://www.washingtonpost.com/world/2024/04/17/israel-iran-hamas-war-news-gaza-palestine/

WashingtonPost 18 Nisan 2024 İran attack https://www.iaea.org/sites/default/files/documents/gov2023-8.pdf
https://edition.cnn.com/2024/04/15/middleeast/israel-options-retaliate-iran-attack-mideast-conflict-mime-intl/index.html

Funda Keskin, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma: Savaş, Karışma ve Birleşmiş Milletler, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, Ankara, 1998, s. 22, 23.

Fatma Taşdemir, Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi, Ankara, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu Yayınları, 2006, s. 96, 97.
https://www.amazon.com.tr/Uluslararas%C4%B1-Terorizme-Devletlerin-Kuvvete-Ba%C5%9Fvurma
ISBN-10 ‏ : ‎ 9759828065 ISBN-13 ‏ : ‎ 978-9759828066

https://www.reuters.com/world/airlines-suspend-flights-due-middle-east-tensions-2024-04-15/

Some Fly Dubai flights were affected by the closure of airspaces, according to a statement from the Emirati airline on state news agency WAM.

READINGS -RESEARCH REF :ARAŞTIRMA OKUMALARI REF
https://www.aljazeera.com/news/liveblog/2024/4/13/israels-war-on-gaza-live-5-dead-dozens-injured-in-gaza-city-attack

https://www.haaretz.com/israel-news/2024-04-12/ty-article/.premium/israels-recklessness-has-become-netanyahus-policy-of-choice
Alon Pinkas Apr 12, 2024
“When you plan a big battle, always send a save-the-date card to friend and foe alike.” (Something “The Art of War” author Sun

WATCHING REFERENCE -TV MEDYA İZLEME

https://www.youtube.com/watch?v=DtkT5hEdaB8

FOTO

IOGRPE 2015 , Iran Oil Show 2015 The Perspectives of 20th International Oil, Gas, Refining & Petrochemical Exhibition held at Tehran Permanent Fairground-ıran Cigdem Yorgancioglu

China 2018 Representation of Turkey in China ,Guangzhou

Symbolic: Israel menorah

Symbolic:Palestine style scarf

Iran –Representation of turkey Tehran Book Fair

Dubai-Currently on agenda .

[i] AMMAN, 13 Nisan (Reuters) – By Suleiman Al-Khalidi April 14, 2024- Jordan Airforce Shoots Down Iranian Drones Flying Over To Israelhttps://www.reuters.com/world/middle-east/jordans-air-defence-ready-shoot-down-any-iranian-aircraft-that-violate-its-2024-04-13/

[ii] https://english.news.cn/20240416/e08ca16fb58543a9855cdd5ee7373559/c.html

Chinese, Iranian FMs hold phone talks on Israel-Iran tensions

Source/kaynak: Pekin- XinhuaEditor: huaxia2024-04-16 01:01:00-Çin ve İran Dışişleri Bakanları İsrail-İran gerilimine ilişkin telefon görüşmeleri yaptı-

[iii] NYpost-Iran state TV uses footage of crazed One Direction fans to show ‘Israelis panicking’ after missile attacks By  Social Links forYaron Steinbuch Yayın tarihi-Published April 15, 2024  Updated-Güncelleme  April 15, 2024, 1:16 p.m. ET-15 Nisan 2024

https://nypost.com/2024/04/15/world-news/iran-tv-pretends-chile-fire-video-is-missile-damage-in-israel/

[iv] https://www.aljazeera.com/news/liveblog/2024/4/17/israels-war-on-gaza-live-eleven-killed-in-israeli-strike-on-refugee-camp

Ateş ÇemberiDoğalgazenerji sektörüH.Çiğdem Yorgancıoğlunükleerortadoğupetrol
Yorumlar (0)
Yorum Ekle